Bölüm 7

1.8K 105 17
                                    

Gözüme sanki ölümüne düşmanmışız gibi büyük bir hınçla çarpan güneşe karşı elimi siper ettim ve huysuzca homurdandım.

'' Eloisa, sen sadist filan mısın?''

Çünkü sadece sadistler sabah güneşini kullanarak oda arkadaşlarını kör etmeye çalışırlardı.

Uyku sersemi birinin yapacağı gibi yattığım yerden kalkmadan elimle uzanabildiğim kadar uzandım ve biraz önce Eloisa tarafından aralanan perdeyi çektim.

'' Uyan artık uykucu. Derslerin başlamasına az kaldı. Ben çıkıyorum, haberin olsun.''

'' Hı, hı.'' dedim gözlerimi açmadan. Sonra tahmin ettiğim gibi kapının açılıp kapanma sesini duydum. Uyumak istiyordum, ama uyanmalıydım. Daha üniversite hayatımın ilk gününden bana Pazartesi sendromu yaşattığı için Eloisa'ya teşekkür edip sıcacık yatağımda doğruldum. Ayaklarımı zeminde sürüyerek valize doğru ilerledim ve uykulu uykulu elime geçen ilk şeyi giyeceğime karar verdim. Şansıma fıstık yeşili pantolonum ve beyaz tişörtüm gelmişti.

Yine ayaklarımı sürüyerek banyoya yöneldim. Sanki yerçekimi etkisini iki katına çıkarmış gibiydi. Ayakta durmak için bile büyük çaba sarfediyordum.

Yüzümü yıkamanın iyi gelebileceği düşüncesiyle musluğu açtım ve buz gibi suyu yüzüme çarptım. Biraz ürpermiştim, ama iyi gelmişti.

Kuantum fiziği. Adı bile korkunç olmasına rağmen bu okuldaki ilk dersim olacaktı. Bu işe yaramaz okuldaki işe yaramaz derslerden bir tanesi. Diğerleri müzik okulunda tüm gün boyunca dans edip enstrüman çalmayı öğrenirken ben adı bile midemin bulanmasına sebep olan binbir çeşit gereksiz dersle kafa yoruyor olacaktım. Hayatım tamamen yolunda ve deli doluydu. Ne güzel.

Üstümü giyip odaya döndüm. Dün gece geç saatlere kadar uyuyamamıştım, bu da kitaplarımı kitaplığa yerleştirmem için mükemmel bir fırsat olmuştu. İçlerinden, üzerinde formüller yazan fizik kitabını çekip aldım. Kahvaltı yaptıktan sonra odaya geri gelmeyecektim, bu yüzden okul için gerekenleri çantama tıkıştırdım ve koridora çıktım. Eloisa'nın anahtarını içerde unutmadığını umuyordum, aksi halde ben gelene kadar içeri giremezdi. Ve bugün geç gelecektim. 

Müziği bırakamazdım. Bu doğama aykırıydı. Herhalde ben doğarken ameliyathanede radyo filan dinlemişlerdir ki, damarlarımdaki kan bile tempoyla atıyor. Okuldan sonra kendime müzikle ilgili bir etkinlik arayacaktım. Her ne kadar annemler değerli zamanımı müzikle boşa geçirdiğimi düşünüp sadece müzik dinlememi serbest kılsalar da, bu kuralı uygulamaya hiç niyetim yoktu. Zaten Kural 15'in üzerini karalamıştım, bu da hiçbir zaman uygulamayacağım anlamına geliyordu. Yapamazdım. Müziği bırakamazdım. O benim her şeyimdi, onsuz bir hiçtim ben. Kimin ne düşündüğü umrumda bile değildi.

Saate baktım. İlk derse bir saat vardı. Rahat rahat kahvaltı yapabileceğimi düşünerek neşelendim. Dar bir zamanda yemek yemekten nefret ederdim. Yemek yerken bile stres altında olmak hiç hoşuma gitmiyordu çünkü.

Etraftan binbir çeşit gülüşme sesi geliyordu. İnsanlar eğleniyordu. Ben ise yalnızdım.

''Hadi ama Alyson, eğer bu manzarayı her gördüğünde böyle içleneceksen, ruhun çoktan nine olmuş.'' diye mırıldandım kendi kendimle dalga geçercesine. İçimden bir ses '' Sen zaten öylesin, şapşal.'' diyordu ama aldırmıyordum. Hayatımın geri kalanında belki müzik olmayabilirdi, ama yaşamın ne getireceğini asla bilemezdim. O kadar aşk hikayesi okumuştum, çoğu da tesadüften ibaretti. Bu da beni ister istemez tesadüflere inanmaya itmişti.

Ayaklarım yine benden izin almadan çalışmış olacak ki, bir anda kendimi yemekhane kapısının önünde buldum. İçeri ürkek bir adım attım ve çevreye bir göz gezdirdim. Normalde filmlerde kız kapıdan içeri girince yemekhanedeki tüm gözler kızın üzerinde olurdu. Ama o kız ben değildim ve bu da bir film değildi.

Mükemmel Üniversite (Finalsiz Bırakıldı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin