ruhunu şeytana satanlar

442 64 113
                                    

Araç lüks bir otelin önünde durduğunda derin bir nefes alıp açılan kapıdan aşağı indim.
Arabadan inmemle birlikte esen soğuk rüzgarla yerimde titredim. Yüzüme savrulan saçlarımı ellerimle geriye doğru taradım.
"Keşke onları bağlasaydım" diye geçirdim içimden ama sonrasında hemen bu düşünceden vazgeçtim.
En azından onlar özgür olsundu.

Az sonra Ilgaz ailseinin yanıma gelmesiyle isteksizce otele doğru adımlamaya başladım fakat daha bir kaç adım atmıştım ki bacağıma giren keskin sızıyla yerimde sendeledim.
Demir Ilgaz bakışlarını birkaç saniye bana değdirdikten sonra karşıdaki gazetecilere doğru yüzünde sahte bir tebessümle bakarken dişlerinin arasından adeta tısladı.

"Tut şunu!"

Okan kendisine verilen komutla birlikte hemen sol tarafıma geçtip sağ kolunu belime doladıktan sonra beni kendine yasladı. Belime değen soğuk parmaklarına bakıp nefret dolu harelerimi yüzüne kaldırdım.

"Çek şu elini üzerimden"

Ben omzunun hizasından nefretle yüzüne doğru solurken o hiç oralı olmayıp yürüdüğümüz yolda karşıya doğru bakmaya devam etti.
Elimi kemikli parmaklarının üzerine yerleştirip onları bedenimden uzaklaştırmaya çalıştım. Benim bu çabama karşılık elini daha da sıkılaştırırken beni bedenine biraz daha yasladı ve zorla otelin girişine doğru ilerletmeye devam etti.

"Ben de çok meraklı değilim sana dokunmaya ama ne yapalım düşüp de bize yeni bir rezillik yaşatmanı istemem."

Öfkeyle konuşurken hala karşıya doğru bakıyordu. Yüzümü gölgeleyen nefretin izleriyle yan profiline baktım.

"Sizin gibilerin uzattığı eli tutacağıma düştüğüm yerde çürürüm daha iyi."

Dedim tükürür gibi. Ardından elimi zorla birleştirdi bedenlerimizin arasına koyup onu kendimden uzaklaştırmaya çalıştırdım. Bu yaptığımla birlikte deminden beri karşıda olan bakışlarını hızla yüzüme çevirip gri hareleriyle gözlerimin içine bakmaya başladı.

"Rahat dur benim canımı sıkma"

Tepemizde patlayan flaşlarla birlikte çehresine düşen derin öfkeye her saniye şahit oldum. Grileri nefretle kısıldı. Çenesini sıktığından dolayı çene kasları gerilmişti. Derin bir soluk aldıktan sonra gözlerini birkaç saniye kapatıp açtı ve beni otelin merdivenlerine doğru yönlendirdi. Basmakları tırmanırken içimdeki öfkenin ateşinden cayır cayır yanan gözlerimi yüzünden hiç çekmeden konuştum.

"Eğer herkesin önünde avazım çıktığı kadar bağırmamı istemiyorsan çek şu pençelerini üzerimden!"

Kafasını tehditvari bir şekilde yüzüme çevirdi. Tek kaşını kaldırmış gözlerini yüzümde dolandırıp yapıp yapmayacağımı tartarken sonunda yapacağıma kanaat getirmiş olmalı ki burnundan derin bir nefes alıp ellerini üzerimden çekti ve benden iki adım kadar uzaklaştı.

Birbirimize nefretle bakmaya başladık. İkimizinde gözlerinde adeta şimşekler çakıyordu ve Demir Ilgaz araya girmeseydi o şimşeklerin tepemizde toplanıp bir yıldırım gibi üzerimize düşmesi içten bile değildi.

"Birbirinizi gözlerinizle oymaktan derhal vazgeçin ve masaya oturun. Yoksa ben sizi oyarım."

Demir Ilgaz'ın sözde tehtidi zerre umrumda olmazken sırf bu saçma bakışmanın bir an önce son bulması adına bakışlarımı Okan'dan aldım ve tepemizdeki kocaman avizelerin yaydığı ışıktan dolayı kamaşan gözlerimi kısıp etrafı incelemeye koyuldum.Solunun biraz ilerisine lacivert örtülü ve üzerlerine devasa gümüş şamdanlarla beyaz orkideler kondurulmuş onlarca masa vardı. Ve o masaların arasında davetlilere servis yapan düzünelerce garson...
Bakışlarımı masaların gerisine çevirdiğimde klasik parçalar çalan bir grupla karşılaştım.

Can KırmızıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin