er ya da geç ama mutlaka

110 11 6
                                    





Uyku tutmadığı için sabahın erken saatlerinde kalkmıştım. Şimdi ise önümdeki notlara alık alık bakmakla meşkuldüm. Ne kadar uğraşsamda bir türlü kafamı toparlayıp önümdekilere odaklanamıyordum.
Sürekli aklımda dün olanlar dönüp duruyordu.

Demir Ilgaz sonunda olanları öğrenecekti işte o zaman onun gazabından nasıl kurtulacaktım? Bunun hakkında hiçbir fikrim yoktu.

Derin bir soluk alıp sırtımı geriye doğru yasladım. Güneş henüz yeni yeni doğduğu için odanın içinde hafif loş bir ortam vardı. Bakışlarımı balkondan görünen manzaraya çevirdim. Balkonun önündeki yaşlı çınar ağacının çıplak dalları rüzgarın etkisiyle hafif bir ritimle sallanıyorlardı.

Tekrar önüme döndüğümde masanın üzerine dağılmış onlarca notla bakıştım. Masanın üzeri de tıpkı zihnimin içi gibi karma karışıktı.
Dudaklarımın arasından uzun soluklu bir 'of' çıktığında dirseklerimi masaya dayayıp kafamı ellerimin arasına aldım.
Birkaç dakika öylece kaldıktan sonra en azından temiz havanın biraz olsun iyi geleceğini düşünüp yerimden kalktım.

O koca kargaşanın arasından güç bela bulduğum kulaklığım ve müzik çalarımı elime aldıktan sonra üzerime bir şey almadan direkt balkona çıktım.
Sabahın keskin soğuğu, vücuduma ucu bilenmiş keskin bir bıçak gibi darbeler indirirken yaptığım tek şey çıplak kollarımı elimle ovuşturmaktı.

Her zamanki mekanım olan balkonun köşesindeki sallanan koltuğuma geçip oturduktan sonra elimdeki kulaklığı takıp müzik çalarımdan rast gele bir parça çaldım.

Az sonra kulaklarıma dolan tanıdık melodiyle herşeye inat dudaklarımda küçük bir tebessüm oluştu.

Can Koç- Gökyüzünü Tutamam

Oturduğum yerin bir kaç metre uzağında olup da aslında bir kez olsun hissetmeme izin vermedikleri o uçsuz bucaksız denizden esip gelen bir rüzgar yüzümü yalayıp saçlarımı uçuştururken gözlerimi kapayıp başımı geriye doğru yasladım.

Herşeyi unuttum o an. Öncesini, sonrasını, herşeyi...

Birazdan kopacak olan kıyametimden önce sadece şimdiye odaklandım. Esen rüzgarla birlikte genzime doluşan deniz kokusuna ve kulağımda çalan melodiye...

Ne kadar zaman geçtiğini bilemem ama kulağımda bir kaç defa tekrar eden şarkıya bakılacak olursa en fazla yarım saat sonra odamın kapısının büyük bir gürültüyle çarptı. Dudağımın kenarında acı bir tebessüm peyda olurken müziğin sesini sonuna kadar açtım.
Günlerce hapsedileceğim o mahsene tıkılmadan önce sadece yarım saat içime huzuru biriktirebilmiştim.

Az sonra kolumun bir hışımla çekilmesiyle dakikalardır kapalı olan göz kapaklarımı araladım. Gözlerime çarpan ilk şey öfkeden koyulaşmış grilerdi.
Ben önümdeki nefret ettiğim grilere odaklanmışken bir anda tekrar çekiştirilmemle iki ayağımın üzerinde durup tam celladımın önünde dikildim.

Kulağımda yine aynı parça dönüp dururken yüzüne bomboş bakmaya devam ettim. O ise öfkeden kıpkırmızı olmuş bir suratla ağzından tükürükler saça saça bir şeyler söylüyordu. Ne dediğini anlamadım. Sesinin şiddeti kulaklarıma ulaşmadı lakin nefretinin şiddetini iliklerime kadar hissettim.

Kolumdan tutmuş bir yandan beni sarsıyor bir yandan da öfkeyle yüzüme doğru soluyordu.
Kolumu öyle sert tutuyordu ki parmaklarının birazdan derimi aşıp etime gömüleceğini düşündüm. Kolumdaki sızı bütün vücudumu esir almışken yüzümde tek bir mimik dahi oynamadı. Canımı yakacaktı bu kaçınılmazdı ama bunu asla ona belli etmeyecektim. En azından ona bu zevki tattırmayacaktım.

Can KırmızıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin