22.BÖLÜM/ ÖLÜM

273 85 101
                                    

İçimde, kendi benliğimle verdiğim savaşın tek kazananı karamsar olan tarafımdı. Niye hep umutsuz ve mutsuzdum? Bir sonu olmalıydı, bir kazananı, bir yok olanı... Yoktu... Olsaydı biterdi zaten. Bitmesini istiyordum. İçimde oluşan en ufak umut kırıntısı bile terk etmek üzereydi beni.

Yarım saattir Asminin evinde öylece oturuyorduk. Kimseden ses çıkmıyordu. Neyle yüzleşeceğimi bilmiyordum. Ama herşeye hazırlıklı olmam gerekiyordu.

Yaşlı kadın ortadaki eski masaya ilerledi. Üzerinde bulunan büyüklü küçüklü renkli taşların üzerinde kırışmış ellerini gezdirip bakışları beni buldu.

Başlıyorduk...

"Alyeska, bundan yıllar önce çok sevdiği çiçek bahçesine uğradı. Çiçeklerin güzellikleri karşısında mest olurken, güzel sesiyle onlara şarkı söyledi. Ama bu şarkı tüm dünyanın felaketi oldu. Geleceğe giden Loyan onun sesini duydu yüzünü bile görmediği kadına aşık oldu. Bunu kabul etmedi. Çünkü şeytan tanrısıydı. Kötüydü. Güçlüydü! Bir insana aşık olamazdı. Savaş çıkardı. Tüm tanrılara baş kaldırdı. Bunlardan habersiz hayatına devam eden Alyeska aslında hamileydi. Kocasını kaybettiğinde hamile olduğunu bile bilmiyordu."

Yeni bir karakter daha... Peki Alyeska kim?

Sustu. Bana doğru adımladı.

"Seni bir yere göndereceğim. Her şeyi kendin görmeni istiyorum. Bana güveniyor musun?" Buz mavisi soğuk gözlerinde gördüğüm sıcaklıkla, başımı aşağı yukarı salladım onaylamak için.

Yanımda oturan Alek'e döndüm. Beni onaylarcasına, gözlerini açıp kapattı. Tekrar önüme dönüp Asminin buğulanan gözlerine baktım. Ellerini göz kapaklarımın üzerine indirdi ve kaybolan bilincimle, oturduğum yerden devrildiğimi hatırlıyorum.

Gözlerimi hırsla açtım ve kendimi çiçeklerle dolu bir bahçede buldum. Güneş tam tepemdeydi ama etraf fazla sıcak değildi. Uçuşan kelebekler ve kuşlar göz hizama giren başka şeylerdi. Kuşların cıvıltıları melodi gibi geliyordu kulaklarıma. Gökyüzündeki beyaz bulutlar, pamuk şeker gibi pofuduktu. Tekrar göz gezdirdim etrafa. Burası çok büyüktü. Bu büyüklük şöyleydi ki, çiceklerden başka bir şey göremiyordum etrafta. Ucu bucağı yok gibiydi sanki.

"Neler oluyor?" Kendi etrafımda döndüm ama benden başka kimse yoktu etrafta.

Mavi, pembe ve beyaz çiçeklerin yoğun olduğu yerde mükemmel bir kokuda hakimdi. Etraf mis gibi çiçek koyuyordu.
Ama tüm bu çiçeklerin ortasında simsiyah bir gül vardı. Bir taneydi. Çiçekleri ezmemeye dikkat ederek siyah güle doğru ilerledim. Toprak zemin kuruydu ama, çiçekler çok canlıydı bunun aksine.

Güle ulaştığımda, koklamak için eğildim. Düşündüğümün aksine bir kokusu yoktu.

Beni buraya niye gönderdiler, ne yapacaktım burda?

Kafamda oluşan milyon soruyu duyduğum ses böldü.

Bir kadın sesiydi. Şarkı söylüyordu.

Aslında bir melodiydi daha çok.

Kadını göremiyordum ama sesi baş döndericiydi. Gitgide yaklaşan sesin sahibi, artık görüşüme girmişti. 20' lerinde genç bir kadındı. Kumral saçları dalgalıydı ve beline kadar dökülüyordu.

Mırıldandığı melodi artık bir şarkıydı. İspanyolca gibiydi sanki.

Kadın yaklaştıkça içimdeki kor alev harlanmaya başladı. Hızlanan kalp atışımı bastırmak için elimi kalbimin üzerine koydum.

Bu kadın kimdi peki?

Beni bu kadar niye etkiledi?

Yaklaştıkça nefesim kesiliyordu sanki.
Yüzünü daha net seçebiliyordum artık.
Yuvarlak bir yüzü vardı. Kahverengi gözleri fazla iriydi. Dudakları kalındı ve sürdüğü pembe rujla albesini konuşturmuştu. Eline aldığı pembe çiçeği kulağına sıkıştırdı ve yere bıraktığı küçük sepeti koluna takıp bana doğru gelmeye başladı.

MÜHÜR +18 (DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin