TUTKUNUN DANSI/ PART 2

428 92 230
                                    


Her satıra yorum istesem çok şey istemem bence:)

İyi okumalar...

Kararan gökyüzü bile şanslıydı benden.
Uyuyup, uyandığında tekrar görecekti onun vazgeçilmezi olan güneşini.
Bense hergün yatıyorum bir ölüm uykusuna. Benim sabahımın güneşi, ışığı yoktu. Nefes almak başlı başına şanstı, şeytanın kucağında oyuncak olmuş, ruhundan kopmuş, hayalet bedenime... Buna rağmen hergün şükrediyorum, bugünde ölmedim diye.

Karanlığın esareti, yılan gibi sardı etten oluşan, aciz bedenimi. Kendi ruhum bile düşman olmuş, içinde yaşadığı hapishaneye. Birgün çıktığında asla geri gelmeyecek. Ait olduğu yere, şeytanın tanrısına itaat edecek...O zaman tüm zincirlerim kırıldığında dönüştüğüm kişilik bir şeytan tanrısından daha kötü olacak.

'Beni kendine alıştırma.'

Sahi, bana alışacak kadar seviyorlar mıydı beni? Yoksa küçük anahtarlarını kaybetme korkusu muydu bu?

Kirpiklerinin çevrelediği gözleri dokunuyordu, ağlamak için yanıp tutuşan nemli gözlerime. Ensemdeki elini indirdi ve geri çekilip hızlı adımlarla odadan çıktı. Çarpan kapının sesiyle sıkıca yumdum gözlerimi. Durumu fırsat bilen iki damla yaş ıslattı yanaklarımı.

Ağzıma hapsettiğim hıçkırığın kaçmasını önlemek için, dudaklarımı sıkıca birbirine bastırdım. Ayakta dikilmeye halim yoktu. Ölüyordum! Bu karmaşa, bu his öldürüyordu beni. İlerlediğim yatağa attım, yanıp tutuşan emanet bedenimi. Gözlerimi sıkıca kapattım, burnumu sızlatan yaşları akıtmamak için. Gelen irkilmeyle açtım gözlerimi. Ne zaman uyudum hatırlamıyorum. Kaç saat yada kaç dakika? Tutulan boynum ve başımdaki inanılmaz ağrıda cabası. Sinirlenip, ağlamadığım zaman vücudumun cezasıydı bu ağrı bana. Onu ihmal ettiğimi, küçümsediğimi bu şekilde hatırlatıyordu. Kendince anlatıyordu. Bana muhtaçsın... Beni rahatsız eden ağrıları tüm ruhuma göndererek, intikamının verdiği zevkle, tek kaybedenin kendisi olmadığını vuruyordu yüzüme.

Ben hiçbir zaman kimsesizliğimle yakınmadım. Annem vardı. O hep yanımdaydı. Şimdi nerdesin peki? Sana ihtiyacım var? Direnmekten vazgeçip saldım gözyaşlarımı. Ardı arkası kesilmeden akıyordu. Sevmiyordum bunu. İnsan üzüldüğü için değil en çok canı yandığı için ağlardı bence. Şu an acıdan ölüyorum.

Kapının çalmasıyla başımı sese doğru çevirdim. Arkasını görebiliyormuş gibi dikkatle kapıya baktım. Tekrar çalınca toparlandım ve gözyaşlarımın ıslattığı yanaklarımı sildim. Galiba gelen kimse bir onay bekliyordu benden.

"Evet" hoşnutsuzca söyledim bunu.

Açılan kapıdan 25 yaşlarında genç bir kadın girdi içeri. Yanıma yaklaştı ve ellerini önünde bağlayıp, başını yere eğdi.

"Merhaba efendim. Ben prensimiz Alek Alka'nın sizin için tuttuğu özel yardımcınız Mehsan. Burda sizinle ilgilenmek için görevlendirildim." Her şeyi bu kadar hızlı anlatması ağzım açık şekilde ona bakmama yetti.
"Özel yardımcı mı?" Başını yerden kaldırdı ve yüzüne küçük bir tebessüm taktı. "Evet efendim." Kaşlarım kendiliğinden havalandı hayretle.

Oturduğum yataktan kalktım ve odanın kapalı penceresini hırsla açtım.
"Özel yardımcı demek." Kendi kendime mırıldandım. Arkamı döndüm hala başı yerde olan kıza bakmak için.

Ona doğru ilerledim. Bunu farkedince başını yerden kaldırdı. Mavi gözlerinden onlarca soru geçiyordu.
"İstediğim her şeyi yapacaksın yani?" Tek kaşımı havalandırdım vereceği cevabı bekleyerek.
"Evet efendim." Hiç düşünmeden cevap verdi.

Git prensinizi öldür desem yapar mıydı acaba? Bazen delirdiğini düşünüyorum.

"Git o halde. Kimseyi istemiyorum!"

MÜHÜR +18 (DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin