Hyunjin ve Jeongin nihayet sınıflarına gelmişlerdi. Her ikisi de sıralarına oturmak üzereyken elindeki telefonu bir köşeye sertçe fırlatıp parçalanmasını sağlayan Changbin sırasından fırladı. Hyunjin selam vermek üzereydi ancak Changbin'in kendine doğru gelen hızlı hareketleri onu tedirgin etmişti.
"Ne oluyor-"
Yüzüne sertçe inen yumrukla sendelemiş, başı yana düşmüştü. Hiçbir şey anlamıyordu, Changbin neden ona saldırıyordu? O telefonda bir şey mi bulmuştu? Yanlış hiçbir şey yapmadığını düşünüyordu. Madem yanlış bir şey yapmamıştı, o zaman neden Changbin onun üzerine çıkıp sertçe yumruklamaya devam ediyordu. Ağzında hissettiği metalik tat da neyin nesiydi? Peki yüzünde hissettiği akışkan sıvı?
Sınıftakiler şok içinde olanları izlerken birkaç kişi Changbin'i durdurmaya çalışıyordu. Bağırışlar, haykırışlar sıralanırken nihayet bir öğretmen içeri dalıp Changbin'i ayırmayı başarmıştı Hyunjin'den. Hızla Changbin'i dışarı çıkarırlarken öğretmen "Biriniz Hyunjin'i revire götürsün." demişti. Jeongin etrafına baktı, kimse bu duruma yaklaşmamıştı. "Ben götürürüm." diyerek yerde nefes nefese yatan Hyunjin'e yardım etti. Bir elini omzuna dolaştırdı ve elini beline koyarak ağır ağır onu revire taşıdı.
Nihayet revire ulaştıklarında Jeongin Hyunjin'i nazikçe sedyeye yatırmıştı. Ardından karşısındaki sedyeye oturup hemşireyi beklemeye başladılar.
Konuşmuyorlardı, zaten Hyunjin yeterince kötü hissediyordu. Hiçbir şey anlamıyordu. Changbin'i severdi, hatta bu koskoca okulda gerçekten sevdiği tek kişi Changbin'di. Onun yanındayken davranışlarına dikkat ederdi, üzmemeye çalışırdı. Çünkü Changbin onu yargılamazdı, Hyunjin'i herkes yargılarken o yargılamayan nadir insanlardandı. Onu farklı yapan şey ise Hyunjin'i gerçekten anlamaya çalışan biri oluşuydu. Asla desteklememişti Hyunjin'in insanlara yaptıklarını, ancak bu duruma alışmadan da edememişti. İçten içe Hyunjin'in iyi biri olduğuna inandığından onunla olan bağlarını koparmamıştı. İşte Hyunjin de bu yüzden çözemiyordu, onlarca şey olurken sorun çıkmazken şimdi nasıl her şey bu hale gelmişti?
Hemşire revire girdiğinde Hyunjin'in düşünceleri dağılmıştı. Hyunjin'le ilgilenmeye başlamasının ardından hemşire Jeongin'e döndü, "Sen dersine gidebilirsin." dedi. Jeongin de duyduğu cümleyle birlikte ayağa kalktı, "Geçmiş olsun Hyunjin." dedi. Hyunjin sanki onun burada olduğunu yeni fark ediyordu. İçinden gülmek gelmişti, dudağının yanı kıvrıldığında hafif bir acı hissetmişti. Jeongin ardından revirden çıktı.
Hala gülmek istiyordu, saçmaydı belki ama gülmek istemesinin sebebi ne kadar yalnız olduğunu fark etmesiydi. Changbin'den başka kimse yoktu bu koskoca yerde. Şantajladığı genç ona yardım etmek zorunda kalmıştı. Buruk hissediyordu, tüm bu yalnızlığına kendisi neden olmuştu. Her şeyi kendi elleriyle yapmıştı.
Yaraları kapanırken düşüncelerinin içinde daha çok kayboldu, tüm her şeyi derinlemesine düşündü. Yalnızca bir cevap arıyordu, bulması ise çok yakındı.
•
Hyunjin kalan derslere girmemiş, okuldan ayrılmıştı. Jeongin dahil herkes de Changbin'in neden Hyunjin'e saldırdığını anlamıştı. Tek sorun fotoğraftaki kişinin Changbin ve Felix olmamasıydı. Saatler sonra gönderi hesaptan kalkmıştı, Jeongin böylece Hyunjin'in öğrendiğini anladı.
Saatler geçmişti, herkesin ağzında aynı konu dolaşırken Jeongin yeterince bıkmıştı bu durumdan. Okulun bitmesiyle kütüphanede bir süre ders çalıştı. Saat akşam sekizlere doğru gelmişti. Yeterli olduğunu düşündüğü için kütüphaneden çıkıp ağır ağır adımlayarak evinin yolunu tuttu.
Küçük bir lokantanın önünde tanıdık bir silüet gözüne çarptığında odaklanmıştı bedene. Üzerinde okulunun forması vardı, beyaz gömleğinin kırmızı lekeleri dikkatini çektiğinde siyah saçlı bedenin yüzüne baktı. Bu Hyunjin'di.
Adımlarını hızlandırarak dükkanın camından içeriyi seyreden Hyunjin'in yanına ulaşmıştı. Onu korkutmamak için "Hey." diyerek seslendi. Hyunjin ise kendisine birinin seslendiğini fark ettiğinde başını sesin geldiği yöne çevirdi. Jeongin? Hiç beklemiyordu onunla karşılaşmayı.
"Merhaba." demişti kısaca, Jeongin'in bildiği muzip Hyunjin'den eser yoktu. O biraz bitkin görünüyordu, üstelik hava yalnızca beyaz gömlek giyen birisi için soğuk değil miydi?
"Neden buradasın, yemek mi yiyecektin?" dedi Jeongin, ortam biraz gericiydi ve ne demesi gerektiğini bilmiyordu. "Ah! Evet, şey... ramen yemeyi düşünüyordum. Ama..." Hyunjin dudaklarını birbirine bastırdığında Jeongin üzerine gitmedi. Anladığı kadarıyla Hyunjin'in yeterli parası yoktu, düzgün bir şekilde söylemeye çalışarak devam etti. "Gel birlikte yiyelim, ben de acıktım. Bir şeyler yemeyi düşünüyordum." Hyunjin'in bir şey demesini beklemeden bileğinden kapmış, lokantanın içerisine doğru sürüklemişti. Hyunjin tam reddedecekti ancak lokantada yayılan deniz mahsullü ramen kokusu onun laflarını ağzına tıkmaya yetmişti. Jeongin ise "Bugün bendensin." diyerek onu bir masaya oturtmuştu. Hyunjin gülümseyerek karşılık verdi ve "Teşekkür ederim." dedi. Hyunjin, Jeongin durumunu fark ettiği ve nazik olduğu için çok memnun olmuştu.
Siparişlerini vermelerinin ardından Jeongin Hyunjin'e döndü. "Evine gitmedin mi?" diye sordu. Hyunjin de başını iki yana salladı, "Ailemin benim kavga ettiğimi düşünmesini istemem." diyerek yanıtladı. Jeongin başını aşağı yukarı sallamıştı. "Peki bu gece nerede kalacaksın?" Hyunjin derin bir nefes verdi, "Bir şey düşünürüm." Jeongin hafifçe kaşlarını çatmıştı, eve gitmesi bu kadar büyük bir sorun doğurabilir miydi?
Jeongin "Onlara düştüğünü söylesen olmaz mı?" dediğinde Hyunjin başını iki yana sallayarak karşılık vermişti.
"O zaman bu gece bana gel."
"Hm?" Hyunjin Jeongin'i duymuştu, ancak böyle bir şey yapacağını düşünmemişti. "Bu geceyi bende geçir, hem kıyafetlerini yıkarız. Madem gitmeyeceksin en azından benim evimde rahat uyuyabilirsin." Hyunjin şaşkınlığını gizleyememişti, öylece bakakalmıştı Jeongin'e. "T-teşekkür ederim." diyebilmişti.
Ben ona çok kötü davrandım, belki daha fazlasını da yapacaktım. Ona yaptıklarımdan ve yapabileceklerimden haberdar olmasına rağmen nasıl bana karşı bu kadar iyi olabilir?
"Siparişleriniz efendim."
Önüne sürülen deniz mahsullü ramenine indirdi bakışlarını Hyunjin. Kalbine yakıcı bir yük oturmuştu, suçlu hissediyordu. Belki şu ana kadar onlarca kişiye zarar vermişti, ancak tüm bu insanlardan intikam almış gibi hissederdi. Uzun süredir kalbi böylesine acımamıştı, hislerini sürekli bastırdığından mıdır bilinmez en son ne zaman böyle canının acıdığını hatırlamıyordu bile.
"Afiyet olsun!"
Bakışlarını gülümserken gözleri kaybolan yüze çıkardı. Bu gülümsemenin kendisini daha iyi hissettirdiğini fark etmişti. Çok düşünmek istemedi, her zaman yaptığı gibi yeniden hislerini bastırdı ve gülümsedi.
"Afiyet olsun." dedi ve yapışık çubukları birbirinden ayırıp ramenini yemeye başladı. Yemeye devam ederken "Teşekkür ederim Jeongin." dedi. Jeongin bunun yemek için olduğunu sanarak "Rica ederim." demişti, ancak bu teşekkürün anlamının yedikleri yemekle en ufak alakası yoktu.
resmen iki gunde iki bolum attim gercekten cok sasirtici ama nedeni su ne yazacagjmi bildigim zaman yazmam daha kolay oluyor bir sonraki bolumde ne yazacagjmi da biliyorum ama bu kadar cabuk bolum atar miyim bilemem
umarim begenmissinizdir bence hos bir bolum oldu kontrol etmeye usendim ins cok yazim yanlisi yapmamisimdir
hosca kalin sizi seviyoruum
ŞİMDİ OKUDUĞUN
happier than ever
Fanfiction[ hwang hyunjin × yang jeongin ] herkes tarafından örnek öğrenci olarak anılan yang jeongin, insanları şantajları ile bir köle gibi kullanan hwang hyunjin'e +18 webtoon yazarı kimliğiyle yakalanır. devam ediyor. #1 hyunjeong #2 hyunin