16

1.4K 199 213
                                    

tw// aile sorunları

"Oğlun gerçekten çok kavgacı biri anne. Baksana yine yüzü gözü kan içinde, eve gelmeye nasıl cesaret edebildi acaba?"

Akşam yemeğinde baba ve üvey kardeşin bakışları keyifle yaralı yüzde dolanıyordu. Hyunjin aldırmadan çorbasını içmeye devam ederken bakışları masada karşısında oturan annesine kaymıştı. Kadının bakışları ise mahcupça iki oğlunda dolanıyordu.

"Böyle bir oğlum olmasını istemezdim." kıkırdamıştı üvey kardeş. Hyunjin ise bugün çok fazla şey yaşadığından dolayı kendini hassas hissediyordu. Sadece yalnız kalmak istiyordu ya da ailesinin yok olmasını.

"Afiyet olsun, izninizle." diyerek masadan ayrıldı Hyunjin. Üvey kardeşinin daha fazla sinirini bozmasına izin vermek istemiyordu. Odasına gidip yatağına uzandı, eğer şanslıysa kardeşi buraya gelip kendisini rahatsız etmezdi.

Kardeşinden nefret ediyordu, kardeşi de ondan. Ancak Hyunjin'in nefretine sebebiyet veren kardeşi Juyeon'un kendisine yaptığı kötülüklerdi.

Hyunjin'in annesi bir zamanlar hayat kadınlığı yapmış birisiydi. Bu yüzden Hyunjin'in babası belli değildi, daha doğrusu üvey babası öğrenmesine izin vermemişti. Anne ve üvey babası Hyunjin bir yaşındayken evlenmiş ve Juyeon adlı bir bebek dünyaya getirmişlerdi. Juyeon ise oldu olası Hyunjin'i sevmemişti. Onu hep bir fazlalık olarak görürdü, olması gereken yerin babasının yanı olduğunu ve onun aileden biri olmadığını sürekli söylerdi. Üvey babası ise kan bağı olmayan bu çocuğa yapılan zorbalıklara seyirci kalır, kendi çocuğu olmadığı için hiçbir şeyini umursamazdı. Anne de Juyeon ve eşine 'aile saadetini' bozmamak için pek ses çıkarmaz, Hyunjin ile de gizlice ilgilenirdi.

Hyunjin yeni liseye başladığında ise onunla aynı okulda okumayan Juyeon Hyunjin'in arkadaşlarına ulaşıp onun hakkındaki birçok dedikoduyu kardeşi olduğunu saklayarak yaymıştı. Juyeon'un yaptığı bu kötülük yüzünden Changbin dışında hiçbir arkadaşı kalmayana kadar yalnızlaşmıştı. Defalarca depresyonlara girip çıkmıştı, kendinden nefret etmiş, bedenine zarar vermiş, zorbalıklara uğramış, hayatına son vermeyi bile düşünmüştü.

Tüm bunlara ise tek bir şekilde bir çözüm yolu bulmuştu: Herkese kendisine nasıl davrandıysa karşılık vererek.

Bir yıl geçtiğinde tüm herkes ondan korkmaya başlamıştı. Yine yalnızdı, ancak kendini artık güçlü hissediyordu. Bu süreçte Juyeon'a karşı gelmeyi öğrenmiş, artık kendini ezdirmemeye başlamıştı.

İki yıl geçti, Hyunjin intikam alma düşüncesini aklında büyüterek masum veya suçlu olan herkese kötü davranmaya başladı. Bir süre sonra ise insanlara istediklerini yaptırmaya başladı ve bundan da tuhaf bir zevk aldığını fark etti. Herkese olan nefretini bu şekilde yansıtıyor, insanların kendini güçlü biri olarak görmesinden hoşlanıyordu. Bu şekilde bu günlere geldi.

Hayatını böyle düşünürken yine aklına Minho gelmişti. Keşke her şeyi düzeltebilsem demişti içinden. Minho'nun "Kimse seni sevmiyor." dediği aklına geliyordu. Sözlerinin her biri canını yakmıştı, ancak bu cümle ona Jeongin'i hatırlattığı için kalbi ezilmişti.

Jeongin'i düşündükçe gözyaşları yastığını ıslatıyordu. En azından biri beni sevsin demişti içinden, ardından tekrar etti: En azından biri beni sevsin.

Ani bir kararla yatağından kalktı ve üzerine bir kaban alıp telefonunu ve ev anahtarını cebine attı. Jeongin ile barışmak istiyordu. O birinin kendisini sevmesini değil, Jeongin'in sevmesini istiyordu.

Odadan çıkıp dış kapıya doğru ilerlerken annesi sormuştu "Nereye gidiyorsun?" diye. Mırıldanarak "Çok umrunda sanki." demiş ve ayakkabılarını ayağına geçirip evden çıkmıştı.

happier than everHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin