Bavullar hazırdı. Antalya uçağı akşam yedide kalkıyordu. Üç gün-iki gece sürecek Akdeniz gezisinde iyi eğlenmeliydik zira İstanbul'a döndüğümüzde final haftası başlayacak ve aralıksız yazılılara girecektik.
Deniz ve ben evde olmayacağımıza göre Selin, Selma halamda kalacaktı. Tombul yanağına kocaman bir öpücük kondurdum kapı ağzında. Veda ettiğimi anladı. Yüzü düştü, verdiğim şekere rüşvetmiş gibi iğrentiyle bakarak yere attı.
Toprağa düşen kırmızı lolipopu eğilip aldım ve çöpe attım. "Uzun sürmeyecek. Göz açıp kapayıncaya kadar geleceğiz."
Atatürk Havalimanına yakındı Pınar'ın evi. Hep birlikte yola çıkmak için Pınarlarda toplandık. Pınar, elinde kahve kupasıyla kapıyı açtı. "Kanadı kırık meleğim gelmiş!"
"Öyleyse gidelim," diye seslendi Osman, valiz tekerleri dönmeye başladı.
El bagajımda deodorant ve makas unutmuştum. Terörist etiketi yememe neden olacak eşyaları görevlilerin gösterdiği kutuya bıraktım ve sırayı takip ettim. Koltuk numaramı bulup yerleştikten sonra ayağa kalktım, kabin bagajlarını başları üstüne sığdırmaya çalışan insanlar arasında Mete, Sezen veya İrem Öğretmeni aradım.
"Senin yerine kafa sayımı yaptım," Kenan, yanımdaki koltuğa oturup kemerini taktı. "Herkes uçağa bindi."
"Sezen de mi?"
"Onlar uçak saatlerini değiştirdiler. Gece yarısı otele giriş yapacaklar."
Hava trafiği yüzünden Antalya Havaalanına yirmi dakika geç iniş yaptık. Bagaj teslim bölümünden valizleri aldığımızda shuttle kiralayarak Serik'e varmayı planlamıştık ama otelden gelen iki araç çıkışta hazır bekliyordu. Mete, havaalanı transferimizi ayarlamıştı.
Yarım saatlik araba yolculuğu sonrası 25 odalı Nisa Butik Otel'e vardık. Kimliklerimizi verdik, giriş işlemlerini tamamladık. Yarım saat sonra lobide buluşmak üzere sözleştik ve odalara dağıldık.
Pınar, Aslı, ben aynı odada kalıyorduk. Superior tipi odaydı, at koşturabileceğimiz genişlikteydi ve inanın denemedik değil. Odanın içinde elim sende oynadık. Banyoda dikey ve yatay jakuzi vardı. Üç ayrı king size yatak uzak aralıklarla hizalanmıştı.
Orman ve arazilerin ortasında yer alan Nisa Butik Otel, kumsal manzarası da sunuyordu. Manzarayı görünce Deniz balkonda oturup bir sigara yaktı. Gezi bitene kadar orada kalıp yaprak hışırtısı dinleyebilirdi. Söylediğine göre onun oda manzarası bu kadar iç açıcı değildi.
Pınar, soluk kırmızı mayoyu göğüs hizasında tuttu. Boy aynasına bakıp kararını verdi. "Bunu giyeceğim."
"Denize mi gireceksin?" diye sordum saten çarşaflara uzanırken. Elimi yastığın altına kaydırdığımda kalp şeklinde çikolata buldum. "Aralık ayında olduğumuzun farkındasın, değil mi? Ayrıca hava karardı. Balıklar vardır."
"Burası Antalya, deniz suyu sıcaklığını koruyor. Uçaktan indiğimizde iklim farkını siz de hissettiniz. Balıklara gelince... gürültü yaparız, başka yere giderler. Nereden buldun o çikolatayı? Benim yastığımın altında niye yok?"
Lobide toplandığımızda Yakup ve diğerlerinin de suya gireceği kesinleşmişti. Plaj havluları omuzlara atılmış, parmak arası terlikler ayaklara geçirilmişti. "Kumsalda yürüyelim mi?" diye sordu Kenan.
Ben denize girmek istiyordum. Yarı çıplak okul arkadaşlarımla birlikte ay ışığında yüzmek. Kolumdaki alçıya üzüntüyle baktım. Dalgalara karşı kulaç atmak, kumdan kaleler yapmak, bir tekme savurup yıkmak bana yasaktı. "Kumsal yürüyüşü iyi fikir."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENİM İÇİN ÖLÜ
Romansa"Bana kendinle ilgili kimsenin bilmediği bir şey anlat." "Peki bunu neden yapayım?" "Makul soru," dedi koyu yeşil gözlerini içkisine dikerek. "Eğer hakkında kimsenin bilmediği bir şey söylersen ben de sana, senin bile kendinle ilgili bilmediğin bi...