"Bitti mi işin?"
"Bitti. Ama nöbetçiyim bu gece."
"Aa, doğru lan. Ben de seni bekliyorum çıkmak için. Gideyim ben görüşürüz."
"Görüşürüz."Kapının önünde durmayı bırakıp içeri girdim. Kollarıma ellerimi sürterek kendimi ısıtmaya çalıştım kısa bir süre. Dışarıda durmasam da birkaç saniye kapının önünde durmak bile içime işlemişti sanki. Hava çok soğuktu.
Acil tarafına gidip boş bulduğum bir yere oturdum ve hasta gelene kadar dinlenmeye başladım. Bugün şanslıydım çünkü nöbet öncesi rahat bir gün geçirdim. Çok hasta yoktu.
Önüne uzatılan kahve ile duvara yasladığım kafamı kaldırıp uzatan kişiye baktım. Eylül.
"Sana kahve getirdim yorgunsundur diye."
"Sağol."
"Önemli değil."
"Neden gitmedin hala? Mesain bitmedi mi?"
"Bitti ama biraz daha yanında kalmak istedim."
"Yanında kalmana gerek yok. Hastalar ile ilgileneceğim."Eylül ile uzun zamandır tanışıyoruz. Aynı üniversitede okuduk. Üçüncü senemizde benden hoşlandığını söyledi. Ona karşılık vermesem de yanımda durmaya ve arkadaşımmış gibi görünmeye devam etti. Ama etraftaki insanları umursamadan da beni sevdiğini açıkça belli ediyordu her seferinde. Bundan her ne kadar hoşlanmasam da onu kaba bir şekilde uyaramıyordum. O ise kibarlıktan anlamıyordu.
"Gideceğim zaten birazdan."
Konuşma devam etmezken gitmek yerine yanımda durmaya devam ediyordu. Acilde bir anda hareketlilik başladığında oturduğum yerden kalkıp içeri adımladım. Bu sırada görevlilerden biri yanıma geldi.
"Oğuz Bey helikopter gelecek."
"Helikopter?"
"Evet. Yaralı asker gelecek iki tane. Tam bilinmiyor ama birinin durumu ağır olabilir. Kadın, 28 yaşında, batın bölgesinden kuşun yarası almış. Oldukça kan kaybetmiş, bilincinin gidip geldiğini söylüyorlar. Yanlarında sağlık personeli olmadığı için yeterli bilgiyi alamıyoruz. Diğer yaralı kolundan vurulmuş. Bilinci yerinde, durumu iyi."
"Tamam."Bütün bilgileri hızla sayarken bir yandan asansörün en üst kata çıkmasını bekliyorduk. Yanımda üç kişi vardı. Ve sedye getiriyorlardı.
Asansör durduğunda dışarı çıktık ve çatıya geldik. Heliportun biraz gerisinde durup gelmelerini bekledik kısa bir süre. Zaten çok geçmeden önce sesi duyuldu, sonra da çatıya yaklaşan helikopter göründü. Soğuk havada pervaneleri ile rüzgar yaparken bir an önce iniş yapmasını bekledik ve tamamen indiğinde sedye ekibi ile birlikte kapıya koştuk.
Kapı açıldığı an içinde üç tane asker indi ve yanıma geldi.
"Sedye..."
"Sedye burada alacaklar şimdi. Hastalar ağır mı?"Cevap vermesini beklerken bir yandan da helikopterden indirilen üstüne montlar örtülmüş bedene baktım. Kan kaybettiği için vücut ısısı hızlı düşüyordu ve hipotermi geçirmemesi için sıcak tutmaya çalışmışlardı tahminimce.
"Komutanım kötü. Karnından vuruldu. Buraya gelmeden birkaç saniye önce bayıldı. Gelene kadar konuşuyordu hatta."
Sedyeye yatırılan kadına bir bakış atıp hemen yanına gittim.
"Diğer hasta sizde."
Yanımdaki hemşire ve diğer üç kişiden birini alıp sedyeyi itmeye başladım. Burada üzerindekileri açıp şoklamak istemiyorum tabii ki.
Bizim hemen arkamızdan gelen diğerleri ile asansöre bindik. Kendinde olmayan kadının göz reflekslerine baktım öncelikle. Daha sonra ise montları biraz kaldırıp yarasını görmeye çalıştım. Ama üzerindeki yelek ve kıyafetlerden mümkün değildi. Acile girdiğimizde hemen bir perdenin arkasına geçtim ve üzerindeki her şeyi alıp yere attım. Hücum yeleği dedikleri şeyi cırt cırtlarından söküp kafasının arkasından çıkardım ve hemşirenin üzerindeki ceketi kesmesini bekledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güzel Gözlüm
Novela JuvenilGördüğüm mavi gözler gerçek olamayacak kadar güzeldi. Bunu dün fark etmemiş olmam ise sadece işime odaklandığımdan olsa gerekti. Yüzünün güzelliği ise çok başladı. Dün yüzünde çeşitli boyalar, saçlarında ise yeşilli bir bandana vardı. Şimdi ise omuz...