Bölüm 16

1.6K 127 11
                                    

Karşımda ağzını bir karış açmış esneyen Tayfun'a masadaki flaş belleği fırlattım.

"Bu ne rahatlık hayvan."

Kendini toparlarken dirseklerimi masaya koyup çenemi de ellerime yasladım. Oğuz'un göründüğü ekrana bakarken gergin gergin bacaklarımı oynattım. Oğuz'a güveniyordum tabii ki ama onun da dediği gibi tecrübesizdi. Çok normal bir şekilde bu işlerle hiçbir alakası yoktu ve bir anda onu bu işin içine sokmuştum.

Onun endişesini ve telaşını anlıyordum. Ve onu daha da germemek için işin ciddiyetini ona fazla yansıtmamaya çalışıyordum. Ama ben burda fazlasıyla gergindim. Onun başına bir şey gelecek korkusuyla oturduğum yerde bile duramıyordum.

Şu an gecenin bir vaktiydi. Oğuz adamın söylediği vakitte söylediği yere gitmişti. Onu takipte ise Duygu ve Can vardı. Oğuz önünde durduğu duvara yaslanmış bir şekilde adamın gelmesini bekliyordu. Bugün satış yapacaktı. Büyük ihtimalle uzaktan bir yerden izleyeceklerdi Oğuz'u. Yani tahminlerim o yöndeydi.

"Bir gelemediniz be. Kaç saattir bekliyorum."

Oğuz kendi kendine söylendiğinde gülümsedim. Kısa bir süre sonra yanına bir adam yaklaştığında hemen konuşmaya başladım.

"Oğuz sana doğru gelen doğu yönündeki adama bak. O adam büyük ihtimalle sana uyuşturucuyu verecek kişi olmalı. Hiçbir şey belli etmeden ve konuşmadan sessizce al. Soru sorma."

Bileğine dokunduğunda duyduğunu anlayıp sesi kapattım. Tahmin ettiğim gibi adam Oğuz'un yanına geldiğinde Oğuz sırtını duvardan ayırıp dik bir şekilde durdu. Adam yanına gelip elini cebinden çıkardı ve Oğuz'a bekmeden küçük bir paket uzattı. Oğuz başta eline baksa da hemen sonra kafasını başka yere çevirip küçük paketi eline aldı.

Adam hiç konuşmadan yanından uzaklaşınca Oğuz elini cebine atıp paketi cebine koydu. Kime satması gerektiğini biliyordu Oğuz. Mesajla alacak kişinin fotoğrafını göndermişlerdi.

Yaklaşık yirmi yaşında genç bir çocuktu. Onlar için o kadar üzülüyordum ki. Bu şerefsiz pislikler vicdan duygusundan öyle yoksunlardı ki gencecik insanları gözlerini kırpmadan zehirliyorlardı. Birçok gencin uyuşturucu krizinden yitip gittiğine şahit olmuştuk. Sokaklarda krize girip bayılan, kendine zarar veren o kadar genç vardı ki. Bu çaresiz hallerini yine çaresizce izlemek dünyanın en kötü şeylerinden biriydi sanki.

Oğuz'un paketi satacağı çocuk geldiğinde ellerimi yüzüme çıkardım gergince. Bacaklarımı titretirken odaklanmış bir şekilde ekrana bakıyordum.

Oğuz hızlı hızlı etrafına bakan çocuğa doğru ilerledi ve kısa bir hareket yapıp karşıdaki banka oturdu. Çocuk da onun yanına oturdu ve hızlıca konuşmaya başladı.

"Sen, sende mi haplar?"
"Evet bende."

"Parayı iste Oğuz."

"Önce parayı ver."

Çocuk aceleyle cebine uzanınca kafamı iki yana salladım. Çıkardığı parayı Oğuz'a uzattığında Oğuz'un kasılan çene hattını bu uzaklıktan bile fark edebiliyordum.

"Oğuz merak etme her şey bizim kontrolümüzde. Hapları ver."

Oğuz hala çocuğa bakarken beni duymadığını düşündüm bir an.

"Oğuz."

"Hadi! Versene hapları."
"Ne zamandır kullanıyorsun."

"Oğuz yapma. Oğuz."

"Ne alakası var şimdi. Hapları ver hemen!"

Oğuz kafasını eğip kendine uzatılan paraya bakınca hızlıca konuştum.

Güzel Gözlüm Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin