Bölüm 18

387 81 54
                                    

Zavallı kılıç düzinelerce poundluk kuvvet tarafından çekiştiriliyordu. Bir yandan Xuan Ji'nin kanını emerken bir yandan gövdesini diğer yöne döndürüp tuhaf bir pozisyona giriyordu, bu haldeyken elinden bir şey gelmiyordu. Siyah alevler üzerinden iki yana akarken, o sırada birkaç kemik pençe tarafından sıkıştırılmaya devam ediyordu; kaçışı yoktu.

İşlerin kötü gittiğini gören Xuan Ji taktik değiştirmeye verdi. Hüzünlü bir tavırla hatasını kabul etti. "Qianbei, az önce ele geçirilmiştim, isteyerek yapmadım. Ben bir piçim ve orospu çocuğuyum. Ne olur barışalım, ikimiz önce şu düşmanı halledelim, ha?"

Her zaman zarif ve düzeyli olan Sheng Lingyuan "İyi." diye cevap verdi.

"İyi" den sonra Xuan Ji kılıcı kırmaya çalışmaya devam ederken, Sheng Lingyuan da Xuan Ji'yi şamar oğlanı gibi kemik pençelerin önüne doğru ittirmeye devam etti; birbirlerine karşı üst düzey bir anlayışları vardı - sahiden de çok geç kavuşmuş bir çift embriyo gibiydiler.

Kemik pençelerin nereden çıktığını, amaçlarının ne olduğunu bilen yoktu. Kanlı qi havaya süzüldü. İlk bakışta tam olarak uğraşılması zor novel karakteri gibi ortaya çıkmışlardı.

Yine de, bu iki adamdan biri, üzerine yıldırım düşse bile etkilenmezdi; diğerinin ise kötü ruhlara karşı çok yararlı olabilecek yoğun bir yang aurası vardı. İkisi de mükemmel becerilerle donanmıştı, bir araya geldiklerinde yenilmez olabilirlerdi. Kendi aralarındaki anlaşmazlığı bir türlü çözemiyor olmaları çok yazıktı.

Soğuk ve siyah alevler Sheng Lingyuan'ın hükmüyle kılıç boyunca açgözlülükle yayılıp Xuan Ji'nin üzerine sıçradı. Bu sırada beyaz kemikli pençelerin çıktığı kara delikten yerçekimi gibi karşı koyulamaz güçte bir çekim alanı yayılmaya başladı.

Keçi sakallı adam, Xuan Ji, kılıçtaki Sheng Lingyuan, hepsi birden kara deliğin içine çekildiler.

Üçünün olması gereken yerde sadece Xuan Ji'nin kırılan spor saati kalmıştı.

Tüm aksiyonu ön sıradan izleyen Luo Cuicui'nin korkudan gözleri ters dönmüştü. Onun bakış açısından seyredildiğinde, Xuan Ji kılıcını beyaz kemik pençelere vermekte anlamsızca ısrar ediyor, ama karşı taraf kabul etmiyordu.

Xuan Ji o kadar ısrarcıydı ki, diyet yapıyorum diyerek yemek yemeyen veledinin ağzına inatla et sokmaya çalışan yaşlı bir baba gibiydi. Sonunda amacına ulaşmış ve alınıp götürülmüştü.

"Savaşta birliklere öncülük etmek" ve "Savaştan kaçmak onursuzluktur" sözlerinin ikisini de Lao Luo bugün tecrübe ediyordu. Tüm vücudu yeşil turp kökü gibi şuursuzca sallanıyordu, yine de bir çılgınlık yapıp Xuan Ji'nin geride bıraktığı kol saatini alma cesaretini gösterdi.

Gözlerinden yaşlar taşarken ve duygu selinde boğulurken şöyle dedi: "Şehit mi oldu? Şehit olmuş olmalı!"

'Şehit' Xuan Ji ve onun orospu çocuğu kılıcı, süpürge hortumuyla vakumlanır gibi karanlıkta sürükleniyorlardı. Bir yere varmaksızın aşağıya doğru düşüyorlardı, sonunda bir zemine çarptılar.

Keçi sakallı adam da yanlarına düştü, gözleri kaymıştı, bilincini kaybediyor gibiydi. Xuan Ji hınçla adamın yakasına yapıştı. O anda, bir çift devasa kanat tişörtünü yırtarak sırtından çıktı.

Göz gözü görmeyecek kadar karanlık olan etraf, çağırılmadan gelen kanatların alevleriyle aydınlandı.

Sheng Lingyuan hazırlıksız yakalanmıştı, kanatların ışığı yüzünden kör oldu; nefesi -eğer nefes alıyor sayılıyorsa- tamamen durgunlaştı, bakışları göz kamaştırıcı kanatlara kilitlendi. Kafasında biri beynine çekiçle çivi çakıyormuş gibi keskin bir sızı vardı.

Drowning Sorrows in Raging Fire (Lie Huo Jiao Chou) by Priest Türkçe ÇeviriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin