Herkes kendi arasında başka bir konu konuşurken yatağımın üstünde ayağa kalkıp herkesin dikkatini çekebilmek için konuşmuştum. "Size bir şey söylemem lazım." Herkesin gözleri bana dönerken abim sakince konuştu. "Bu kız delirdi herhalde."
"Önemli bir şey söyleyeceğim." dedikten sonra tekrar yatağa oturup kimse konuyu dağıtmadan konuşmaya devam ettim. "Bana bilinmeyen numaradan yazanın kim olduğunu öğrendim."
"Oha, oha, oha! Çabuk söyle." diyen Arden'in ardından Ege de heyecanla oturduğu yerden kalktı. "Çabuk söylesene." Ardından Okyanus kazağının kollarını dirseklerine kadar çekerken bir yandan da başını sağa ve sola eğerek konuştu. "Kimmiş bu döveceğimiz eleman?"
"Tuna."
"Hangi Tuna? Hani şu renkli gözlü, Uzay sakatlandıktan sonra maçta şov yapan lavuk Tuna mı?" diyen Okyanus'tan sonra Ege konuşmaya başladı. "Hani sürekli atışıp durduğun, senden nefret ediyormuş gibi duran Tuna mı?"
Ege'den sonra Arden hiç durmadan devam etti. "Hani şu geçen gün buluşup balık ekmek yemeye gittiğin Tuna mı?" Ardından da lafı abim devraldı. "Hani şu bizim sınıfa bu sene gelen Tuna mı?" En sonunda Berk sakince konuştu. "Hepimiz hangi Tuna olduğu konusunda hemfikirsek olaya odaklanalım mı artık?"
"O daha birkaç ay önce gelmedi mi okula? Direkt sana aşık mı olmuş?" diyen Okyanus'u herkes onaylarken açıklama yapmak için hepsini susturup konuştum. "Geçen sene final oynadığımız okulda okuyormuş, İzmir'de. O zaman ben hatırlamasam da konuşmuşuz işte. Ailevi sorunlardan dolayı İstanbul'a taşınınca babası bizim okula almış kaydını, şans eseri."
"Ee, dövüyor muyuz biz şimdi bunu?" diye izin istercesine ilk Uzay'a sonra Berk'e bakan Okyanus'u, Berk olumsuz olarak cevaplayınca Arden sözü devraldı. "Ee, sen hoşlanmıyor musun şimdi bu çocuktan?"
"Allah'ım sabır ver yarabbim." diyen abimden sonra Arden'e cevap verdim. "Yo."
"Ama hoşlanacaksın?"
"Ne bileyim Arden ben?"
"Tamam, gitmeyin Dolunay'ın üstüne artık, hatta kapatalım konuyu. Eminim onun aklı bizimkinden çok daha karışıktır." diyen Berk yine kurtarıcım olurken ortamdaki konu bir anda değişmiş ve çok saçma ve alakasız şeyler konuşulmaya başlanmıştı.
•
Ertesi sabah uyandığımızda kayak aktivitesi olduğu için hazırlanıp yüksek dağın başında toplanmıştık. İlk önce bize kısa bir eğitim verdikten sonra kaymamız için dağın en yüksek noktasına geçmiştik ki aşağıya doğru rahatça kayabilelim. Abim ise kaynamayacağı için otelin büyük ve bizi gören balkonu gibi bir yerde otururken biz de ayağımıza taktığımız kayaklar ve elimizdeki çubuklar ile hocaların bizi yönlendirmesini bekliyorduk.
"Ya, iyi hoş da bu kayak düşünce bana çarpmasın?" diye soran Ege'ye gülerken Okyanus tüm içtenliğiyle konuştu. "İnşallah kardeşim."
Otelde görevli olan kayak hocaları ikişerli kaymamıza izin verip iki kişi kaydıktan bir süre sonra diğer iki kişiye izin veriyordu, böylece düşsek bile birbirimize çarpmıyorduk. "Siz çıkabilirsiniz." diyerek Berk ve Arden'i gönderen hocadan sonra kaymaya başlayan Berk ve Arden, yıllardır kayıyorlarmış gibi profesyonel bir şekilde kaymaya başlayınca Ege korkarak konuştu. "Ulan çok rezil olacağım ya."
"Siz de çıkabilirsiniz." diyen hocanın Ege ve Okyanus'u göstermesiyle ben hüzünle ikisine baktım. "Hocam, biz üç kişi kaysak."
"Olmaz, iki kişi birbirinize çarpma ihtimaliniz daha düşük. Üç kişiyi riske atamam. Kayın artık." diyerek ikisini de gönderen hoca ile üçümüz arasında geçen hüzünlü bakışmayı arkadan yanıma gelen ses bölmüştü. "Ben kayarım senle, korkma."
"Aman, ne korkacağım. Sen kork asıl benim yanımda ezik gibi kalmaktan." dediğim Emir sadece gülerken hocanın bize de çık emri vermesiyle Emir beni bileğimden tutup kaymaya başlamıştı. Hoca arkamızdan ne kadar birbirimizi tutmamamız konusunda bağırsa da Emir hocayı dinlemeyip artistik hareketleriyle kayarken peşinden de beni sürüklüyordu. "Emir, dur. Ay benim midem bulanıyor galiba."
"Güven bana, küçüklüğümden beri kayıyorum. Dengemi bozma yeter." diyen Emir'den sonra onu onaylamış ama karşımıza çıkan tek tük ağaçlarla panikleyip çubuğumu kara batırıp kendimi durdurmaya çalışmış, ardından da panikle bağırmıştım. "Hepimiz öleceğiz!"
"Dolunay, rahat dur. Dengemi bozuyorsun. Dolunay, elini yüzümden çek." diyen Emir ile biraz daha panikleyip elimi hareket ettirince Emir sinirle bağırdı. "Dolunay, ellerini gözümden çek! Önümü göremiyorum." demesinin ardından kendimi bir anda yerde bulmamla şaşkınca etrafıma bakınmaya başladım.
Önümüze gelen ağacı göremeyen Emir ile ağaca çarpmış ve düşerken çok yakın olduğumuz için adeta birbirimize girmiş bir şekilde yere düşmüştük. Emir'in kayaklarının biri benim başımın hizasında diğeri de benim iki bacağımın arasındaydı, benim bir kayağım onun kolunun altından geçmişti. "Dolunay!" diye sinirle başını yattığı yerden kaldıran Emir'e ben de sinirle karşılık verecekken Emir'in suratındaki değişim ile konuştum. "Ne var? Ne bakıyorsun öyle?"
"Kaşın kanıyor." dedikten sonra ayağa kalkmaya çalışsa da kalkamamış ve sinirle tekrar konuşmuştu. "Biz bu şekile nasıl geldik anasını satayım ya." Bu sırada düştüğümüzü gören bizimkiler, hocalar ve Tuna koşarak yanımıza gelirken kaşımdaki kanın yüzüme doğru aktığını hissetmemle korkarak bağırmıştım. "Kafam yarılıyor, imdat!" Benim bağırmamla daha da hızlı koşarak yanımıza gelenlerden ilk Berk ve Okyanus yanıma gelip kollarımdan tutup beni çekmeye çalışırken hoca onları durdurmuştu. "Kırıkları olabilir, hemen kaldırmayın."
"Hocam kaldırmayalım da, bunları bu halde mi bırakalım? Kimin neresi, neresinde belli değil." diyen Ege'yi umursamayan hoca ardından Okyanus'a bir bez uzatıp beni gösterdi. "Kaşı patlamış, bezi bastır, kan kaybetmesin. Başka bir yerinizde ağrı, sızı hissediyor musunuz?"
"Hocam bunların şu an kendilerini hissediyor olmaları bile mucize." diyen Ege'yi sinirli bakışıyla susturan hoca ardından tekrar konuştu. "Ambulansı aradım, birazdan gelir direkt hastaneye geçersiniz."
"Hocam baştan söyleyeyim, biz böyle altı kişi ayrılmadan dolanabiliyoruz, biz hepimiz gideceğiz yani hastaneye. Sonradan sıkıntı olmasın." diyen abimden sonra Arden de Tuna'yı göstererek konuştu. "Bu çocuk da, Dolunay'ı seviyor. Gelmesi mecbur yani, romantizme engel olamazsınız."
"Sen Dolunay'ı mı seviyorsun?" diye hayretle yattığı yerden Tuna'ya soran Emir'i kafa sallayarak onaylayan Tuna'dan sonra Okyanus bezi bırakmadan sinirle konuştu. "Bir de onaylıyor şerefsiz."
"Okyanus sakin olsana." diyen abim ardından Emir'in ayağındaki kayağı sökmeye çalışırken konuştu. "Seni şununla bir döveyim de gör." Hocanın abime kayağı bıraktırması ile sirenlerini duyduğumuz ambulansın yanımıza gelmesi bir oldu. Ambulanstan inen kişiler hemen boynumuza bir boyunluk geçirirken ayağımızdaki kayakları çıkarmış ve bizi sakince birbirimizden ayırıp sedyeye koymuşlardı. "Tek bir yakının ambulansa binme hakkı var." diyen hemşire ile Tuna, Emir'in yanına doğru ilerlemişti. Hemşire sorgularcasına Tuna'ya "Nesi oluyorsunuz?" diye sorduktan sonra Tuna'nın bıkkınca "Kardeşim." demesiyle bizimkiler şaşırırken abim de hızla kendini benim ambulansıma benden önce atmıştı. "Dolunay da benim kardeşim." Ardından sedyelerimizi geldikleri iki farklı ambulansa koyup yakındaki hastaneye doğru yol almaya başlamıştık. Hastanede yaşayacaklarımız düşüşümüzden daha beter olacak gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kar Tanesi|Texting
Short Story0532**: Teoman'ın da dediği gibi bir kar tanesi olup dilimin ucuna konmaya ne dersin? Dolunay: Hoşt derim. ***Zürafa hikayesinin spoilerını içerir.