27.BÖLÜM-İHANET Mİ DERSİN

102 6 0
                                    

Romantik bir gecenin ardından erkenden kalmışlar ve duş alıp şehir arazi araştırmasına çıkmışlardı. Melis'in belirlediği birkaç araziyi gezmişler, fotoğraflarını çekmişlerdi. Şüpheli bir durum söz konusuydu. Bu şehrin üstünde ki şüphe kokusu tüm sokakları sarmıştı ve kurtlar bu kokuyu duyuyorlardı. Şehir merkezine geldiklerinde ise bir kadının dikkatini çekmişti bu grup ve Nevra'ya doğru seslenmişti.

 '' kimsiniz siz kızım, ne işiniz var buralarda.'' Tüm herkes teyzenin sorusu ile o yöne dönmüştü 

'' şehri gezip fotoğrafını çekiyoruz teyzeciğim'' dediğinde kadın tebessüm ederek bir yeni soru yöneltmişti. 

'' askersin sen belli heybetinden, güzel konuşmandan. Güler yüzünden belli sen Türk askerisin'' Nevra gülümseyerek teyzeye soru yöneltmişti 

'' sen çok mu seversin bu Türk askerlerini teyzem'' dediğinde yaşlı kadın oturduğu yerden yavaşça etrafına bakınarak kalktı. 

'' gelin benimle içeri sizi birisi fark etmeden'' demişti ne oluyordu ki, kim fark etmemeliydi? Kadının içeri girdiği büyük avlu kapısından İçeri girmişti tüm tim içeride yanan bir ocak başında yüzü oyalı yazma ile kapalı genç bir kadın yemek yapıyordu. Yaşlı teyze o genç kadına doğru seslendi

 '' kızım hadi misafirlerimize bir kayfe yapıver buraların meşhur o güzel kahvesini içsinler'' demişti kız içeri gittikten sonra da eliyle gelin benle diyerek evin arkasında ki küçük bir odaya yürüdü. Boynundan çıkarttığı anahtar ile kapıyı açtığında hepimizin kalplerinin atış hızı değişmişti. Bir şehit odasıydı burası ve duvarda da birçok fotoğraf vardı ama hepsinde de Türk üniforması vardı. Yaşlı teyze konuştu 

''İsmail oğlum buraya gelmişti gelinim ile asker olduğunu duymuşlar çok işkence gördük biz burada gelinimin yüzünde çok derin yaralar kaldı, torunumu kaybettim, oğlumu bu vatana verdim ben kınalayıp.'' Boğazımda bir yumru oluşmuştu. Ülkemizin dört bir yanında ne acı hikâyeler vardı. Hiçbir şeyden habersizdik öyle, oysa hiç bilmediğimiz yerlerde hiç bilmediğimiz o topraklarda yürekleri yanan analar vardı. 

'' Bizi burada bir şey oldu mu yoklarlar siz de buraya gelmişsiniz yarından sonraki akşam burada bir davet verecekler bir açık arttırma adı altındaymış'' dedi ve hepimizi odadan çıkartmıştı. Daha sonra da kahve ikramı ile hoş sohbeti ile '' dikkatli olun'' deyip bizi göndermişti. Bu günü ömrüm boyunca unutmayacaktım. Hepimiz sesiz sedasız otele döndüğümüzde yüreklerimizde ki hüzün yüzümüze vurmuştu. Otelin lobisinde öyle sessiz sedasız kaç saat oturduk bilmiyorum ama hava kararmıştı. Otelin kapısından içeri üstü başı perişan bir çocuk koşarak girmiş bizim yanımıza gelmişti. Melis'in kulağına bir şeyler fısıldayan çocukla Melis ayağa fırlamıştı ki çocukta koşarak gitmişti. '' Melis ne oldu'' diyerek hepimiz ayağa fırlamıştık. 

'' Odaya çıkalım'' diyerek koşmuştu tabi arkasından da biz koşmuştuk. Hemen bilgisayarını açmıştı Melis. Ekranda bir mesaj vardı tabi biz farsça ve Arapçaya Melis kadar hâkim değildik ama gelen mesaj ile gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı Melis.

 '' Bu gün evine gittiğimiz teyze ve gelinini öldürmüşler ama biz gittiğimiz için değil bizden haberleri yok.'' Demişti ki o an hepimizin yüreğine bir ağırlık çökmüştü bu demek oluyordu ki burada öyle bir şey olacaktı ki tehlikeli görünen herkes öldürülecekti.

 '' kuzey bir şey yapmalıyız bu katliama girer.'' Demiştim ama hiç umudum yoktu 

'' Eğer bir şey yaparsak bizim burada olduğumuzu anlarlar ve operasyonu içinden çıkılmaz bir tehlikeye atmış oluruz.'' Demişti doğruydu ama ne ben ne de tim durmak istiyordu 

Kehanet KumlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin