Bölüm 24: Dışlanmış VS Toplumdan

18 3 3
                                    

Mikel kendine geldiğinde bulunduğu rahatsız edici yere baktı. 

Etraf eski filmlerden fırlamış gibi siyah beyazdı, etraftaki çok yüksek binalar gökyüzünü kapatıyordu. İnsanlar hızla bir yerlere gidiyordu, hepsinin acelesi var gibiydi. Çevrelerini umursamadan robot gibi ilerliyorlardı sadece. Herkes çok... aynıydı. Bembeyaz suratlar, düz, siyah saçlar ve hepsi sağ ellerini kullanıyorlardı, sol ellerinde hiçbir şey yoktu. Kadınlar beyaz bir elbise ve siyah topuklu giyiyor ve saçları uzundu. Erkeklerin saçları kısa, ayaklarında deri ayakkabı, beyaz gömlek ile siyah pantolon giyiyorlardı. Herkes geleneksel cinsiyet kalıplarına uygundu, kopya gibiydiler. Aynı sıralarda, uyumlu adımlarla ilerliyorlardı. Hepsinin sırtı dikti, erkekler uygun adım ilerliyorlardı, kadınlar ise zarif adımlarla yürüyorlardı. Işıklar yoktu, tabelalar yoktu. Arabalar o kadar uygun gidiyorlardı ki kimse uyarıya ihtiyaç duymuyordu. Sokak hayvanları etrafta yoklardı, bitkiler sadece bazı balkonlardaki sahte çiçeklerden ibaretlerdi. Etrafta egzoz dumanı vardı, sisli bir gün gibiydi ama herkes önünü görür gibi ilerliyordu.

 Mikel rahatsız olmuş bir şekilde ilerlemeye başladı. Etraf çok rahatsız ediciydi. Her ilerlediğinde biraz daha fazla göz ona dönüyordu. Rahatsızlıkla hızlandığında neredeyse bir bisikletli ona çarpacaktı. O sırada herkes ona döndü. Herkesin gözü bembeyaz bir şekilde parlıyordu, göz bebekleri yoktu. Mikel o sırada karşısındaki mağazanın aynasından kendisini gördü.

O renkliydi.

Normalde siyah ve gri olan kıvırcık saçları gökkuşağı gibi renklere boyanmıştı, üstündeki siyah tişört yerine neon renkler kaplı bir tişört, askeri desen pantolonu da pastel renklerindeydi, ayakkabıları da rengarenk ve ilerlediği yerde renkli izler bırakıyordu. Herkesin çok soluk teninin aksine kendi koyu ten rengine sahipti, bembeyaz gözleri yerine çakır rengi gözleriyle onlara bakıyordu. Herkesin ciddi haline karşılık küpesi, zinciri ve piercingi de onları rahatsız ediyordu. 

Herkesten farklıydı.

Tüm gürültüsü ve yoğunluğu ile akan şehir bir anda durmuştu. Herkes ona dönüş ve nefret dolu gözlerle bakıyordu.

Toplumdan tamamen farklıydı.

Bu onu korkutuyordu. O her zaman uyum sağlamayı başarmıştı, bazen istemediği şekilde davransa bile uyum sağlardı. Sık kavga ederdi ama yanında hep bir kalabalık olurdu. Samimi davrandığı için hiç dışlanmamıştı. Şimdi bu dışlanmayı iliklerine kadar hissediyordu ve bu tüm renklerinden nefret etmesine sebep oluyordu. Renklenmiş kıyafetlerinin aksine kendine ait ve çok sevdiği çakır gözleri ile koyu teninden bile nefret etmişti, kıvırcık saçlarını kökünden kesmek istemişti.

O etrafa korkuyla bakarken insanlar onu kolundan yakaladılar. Mikel direnmeye çalışsa da başaramıyordu. O zayıftı, her zaman zayıf olmuştu. Güçlü bir çocuk değildi ve direnemezdi. Onun yöntemi "başını belaya sok ve kaç" tı bu hep kıçını kurtarmıştı ama şimdi işe yaramıyordu. Onu uzun süre sürüklediler. Mikel direnişlerini durdurduğunda şehirden uzaklaştıklarını fark etti. En sonunda onu bir tepeden aşağı fırlattılar.

Mikel taklalarının ardından durduğunda gözüne gelen güneş ışığıyla ilk başta gözlerini kıstı. Daha sonra etrafına baktığında renkli olduğunu anladı.

Güneş masmavi gökyüzünde parıldıyordu, tek bir yüksek bina yoktu, etrafta yemyeşil çimenlerle kaplıydı, çimenlerin ortasında gökyüzü gibi mavi ve berrak bir göl vardı, gölün ilerisinde bir ev vardı, evin yanında meyve ağaçları, bir orman ve tarlalar vardı. Mikel tepenin yukarısına baktığında ise bir yerden sonra renklerin siyah ve beyaza döndüğünü fark etti. Orada çimen yoktu, simsiyah toprak çıplak ve çok kuruydu. 

Hayat Dersi -Reverse Falls- *Bitti*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin