Bölüm 17: Tılsım

20 3 0
                                    

Ertesi gün Bud her zaman yaptığı gibi turistleri, onun gözünde ayaklı cüzdanları, dolandırıyor ve cüzdanlarını çalıyordu. Bu kez her zamankinden çok daha fazla turist gurubu gelmişti. Para kesesi numarasını kullanarak, şaşkın turistleri paralarının yok olduğuna inandırarak, paralarını topluyordu. Bu numara düşündüğünden bile fazla işine yarıyordu. 

O bir gurubu uğurlayıp geri içeri girdiğinde oradaki kişilerin ilgisi bir yöne toplanmıştı. Kalabalığın içine girdiğinde etrafındaki insanlara iğrentisini gizleyerek bakan Stanford Gleeful' u görmüştü. 

"Gleeful!" dedi Bud Ford' un yanına giderek, hem kızgın hem de şaşırmıştı. "İçeri ne zaman girdin?"

"Büyü." dedi Stanford elinde ufak, mavi bir alev yakarak. 

Bu turistlerin ilgisini ve alkışını çekmişti, diğer Gleeful ikizlerinin numaralarına alışkınlardı ama ilk defa yoktan bir şeyi yaratmayla alakalı bir sihir görmüşlerdi, ufaktı ama büyüleyiciydi de.

Bud kalabalığın etkilendiğini fark ettiğinde, o Stan ile olan eski dostluğu sayesinde bu tip numaralara çok alışkındı, bunu kullanabileceğini düşündü. "Peki, gelmişken birkaç numara gösterirsin değil mi?" dedi Bud keyifli bir tonda.

"Beni o ayak takımı şaklabanlarınla karıştırma Pines." dedi Ford hakarete uğramış gibi bir şekilde. Elinde yakmayı sürdürdüğü ateş hızla kan kırmızısına dönmüştü. Kalabalık turist gurubu bundan tedirgin olsa da hala hayrandılar. 

"Sen kime şaklaban ve ayak takımı dediğini sanıyorsun Gleeful?" dedi Robbie öfkeyle kaşlarını çatarak.

"Sana ve yanındakine." dedi Ford Robbie ve Melody' i  eliyle işaret ederek. "Sadece bir kıyafet değişikliği lazım." dedi ve parmağını şıklatmasıyla Robbie ve Melody' nin üstünde palyaço kıyafetleri belirmişti.

Kalabalık keyifle güldüğünde Melody ve Robbie fazlasıyla utanmışlardı, kesinlikle bu Gleeful' a ellerinde bir şey olmadan kafa tutmamalıydılar. Stanford ise başını eğerek, yüzündeki pis sırıtışlar bu gülmelere karşılık vermişti.

Bu gülmeleri içeriye fırlatılan bir vazo bölmüştü ve hemen ardından Mason ve Will girmişlerdi. Mason öfkeyle Will' e havalandırdığı bıçakları fırlatırken Will hiç zorlanmadan bıçakların yolunu saptırıyordu. 

"Ne diye inat ediyorsun Dipper, benim karşı çok zayıfsın." dedi Will sakince, hemen bir bıçak yüzünün yanından geçerken.

"Tılsımımı sana vermeyeceğim Will!" dedi Mason öfkeyle ve havalandırdığı bıçakların uçlarında kan kırmızısı alevler yandı. Tılsımı kullanırken mavi bir şekilde parıldayan gözler bu kez siyah ve göz bebeği de kırmızı bir haldeydi. Bıçakları da zaten siyah bir şekilde parıldarken havada tutuyordu. 

Will' e tekrar bıçakları fırlattığında Will onların yolunu saptırmıştı, ama bıçaklar turistlere doğru gidiyordu. Onlardan birilerini yaralayacağı sırada Stanford, istemeye istemeye, bir kalkanla onları korumuştu. İlgiden fazlasıyla memnundu ve yardım etmekten memnun olmasa da bu ilginin artmasını istiyordu. 

"Ne yaptığınızı sanıyorsunuz siz!" diye bağırdı Bud öfkeyle. 

"Sen karışma Pines!" dedi Will ve Mason aynı anda.

"Will, neler oluyor?" dedi Ford sakince Will' e bakarak. 

"Mason tılsımını vermiyor Sixer." dedi Will alaylı bir sesle. "Bu boş çabası sevimli olsa da sinirimi bozmaya başladı." 

"Tılsım benim!" dedi Mason bileğindeki sarıya dönmüş tılsımı tutarak. 

"O benim gücümle çalışıyor çocuk." dedi Will artık gerçekten sinirlenmeye başlayarak.

Hayat Dersi -Reverse Falls- *Bitti*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin