12. Bölüm: Zorbalık

28 3 0
                                    

"Sende mi zorbalığa uğramıştın?"

İçeriye yeni girseler de Mikel hemen meraklı sesiyle sorularına başlamıştı. Merak ettiği soruların cevaplarını öğrenme imkanı olmuştu ve bir saniyeyi bile boşa harcamak istemiyordu. Karşısı da kinin ne tür bir deli olabileceğini fark etmişti ve başka zaman sorularını yanıtlamayacağına emindi. Bir delinin peşinden gittiğini bilse de Ford' un arkasından merdivenleri çıkmaya devam ediyordu. Stanford Mikel' ın bu sabırsız haline iç çekmekle yetinmişti, kendi gençliğinde de böyle olduğunu hatırlıyordu. Zaten gençliğinin üçe bölünmüş hallerinden biri ile olmak sinirini bozuyordu. Will yanında Ford' un bu rahatsızlığından aldığı keyfi saklamaya çalışırken havada süzülüyordu. Fiziksel bir bedeni var gibi olsa da Gideon' un dediği gibi hala tam olarak gerçek değildi ve bunun getirdiği faydalardan biri bu düzenli boyutta olan özgürlüğüydü.

"Merhaba Altı Parmak!" dedi Stanley üst kattaki koridorda kardeşine keyifle selam vererek. Will'i görmezden gelip Mikel' e de "Ve merhaba Mikel." diye selam verdi.

Will Stan' in onu görmezden gelişlerine fazlasıyla alıştığından artık aldırış etmiyordu, adamın onun olduğu yerde bir boşluk gördüğünü bile düşünüyordu. Stanley' nin onu görmeden gelmesi kardeşinin gelmesiyle artmıştı, zaten onu önemsemezken artık muhatap olması için hiçbir sebep yoktu.

"Merhaba Bay Gleeful!" dedi Mikel Stanley' i keyifle selamlayarak. 

Onunda kötü olduğunu bilse de yüzündeki acımayı gördüğü için Bud' un yanında ona daha iyi davranmak zorunda gibi hissediyordu.  

"Merhaba kardeşim." dedi Stanford belli belirsiz şekilde Stanley' i çok umursamadan bir üst kata daha çıkarak. 

Mikel' de peşinden gelerek malikanenin en üst katına çıktılar. Bu kat diğer katlara göre karanlık ve aşırı sessizdi. Katta sadece iki kapı vardı, Ford sağ taraftaki kapıyı açınca Mikel' de peşinden odaya girdi. Stanford bir düğmeye basma yerine elini şıklatarak lamba ya da bir ışık kaynağı olmayan odayı aydınlattı. Odanın cama yakın tarafında bir sandalye be önünde de geniş bir masa vardı, masanın önünde de iki sandalye ve arasında bir küçük bir masa vardı. Geniş masanın sol tarafında kolayca erişilebilecek bir kitaplık ve sağ tarafında da kilitli dolaplar vardı. Onun dışında etrafta eskilerden kalma ve daha ilgi çekici eşyalar vardı. Oda, daha çok kapsadığı ilginç eşyalarla bir bilim müzesini andırıyordu. 

Mikel merakla etrafı incelerken Stanford' un yüzünde keyifli bir ifade oluştu.

"Bu odada daha çok bitmiş icatlarım ve kolayca halledebileceğim yeni çalışmalarım var. Daha detaylar için karşıdaki odayı kullanıyorum." diye açıkladı Ford meraklı gencin merakını gidermek adına.

Stanford büyük masanın arkasındaki koltuğa gidip otururken Mikel onun önündeki koltuklardan birine oturmuş ve Will' de büyük masanın üstüne oturmuştu.

"Soruma cevap?" dedi Mikel fazlasıyla heyecanlı bir sesle.

"Evet." diye itiraf etti Stanford öfke dolu bir sesle. "Ve beni kurtaran kişi hep Stanley olmuştu." dedi ardından öfkesinin yerini bir çeşit utanç alırken.

"Dur, yani asıl bu duruma sinir olma sebebin seni kardeşinin koruması mı?" dedi Mikel kafası karışarak. "Bu yüzden mi ona kötü davranıyorsun?"

"Ne, elbette hayır! Hem ben ona kötü davranmıyorum." dedi Stanford anında karşı çıkarak.

"Davranıyorsun." dedi Mikel hemen.

"Emin ol çocuk bu benim en iyi davranabilecek halim. Hem Stanley bunları dert etmez. Tuhaf bir şekilde kişilerin karakteri, zevkleri ve tercihleri konusunda çok hoşgörülüdür. Asla kişileri kim olduklarına göre asla yargılamaz. Dalga geçiyorsa en fazla benim ve çocuklarla, sahte bir şekilde geçer. Asla ciddi değildir." diye açıkladı Stanford.

Kardeşinin yanlış anlaşılması da hoşuna gitmiyordu. Stanley açıkça iyi bir insan değildi ama gerçekten kişinin kendi seçimleri konusunda çok anlayışlıydı. Kendisi de bu yüzden kendi karakterini gizlemeyi sevmezdi. Kasabalılara tüm gerçekleri anlatmaz ama yalanda söylemeden sadece kibarca anlatırdı. Onun gibi birinin insanları yargılamıyor oluşu şaşırtıcı ama güzel bir gerçekti.

"O zaman neye öfkelendin?" dedi Mikel bu gerçeğe şaşırmayı ve sevinmeyi erteleyip sorularına geri dönerek.

"Zayıf olmama." dedi Stanford tekrar kendini belli eden öfke ve daha fazla olan utançla. "Kendimi koruyamayacak kadar bile zayıftım. Zayıf ve tuhaf bir ucubeydim sadece. Stanley' e bu konuda hep bir kızgınlığım olsa da o sadece iyiliğimi istedi, bunun farkındayım ve bu daha çok sinirimi bozuyor."

"Seni anlıyorum. Kardeşim olmayabilir ve o konulardan hiç anlamıyor olsam da zayıf olma konusunda anlıyorum. Bende fazlasıyla zayıfım ve cesur olsam da kendimi savunamam." diye itiraf etti Mikel. 

Bunu neden söylediğinden tam olarak emin değildi, bir zorunluluğu olmasa da itiraf etmek istemişti. O güçlü gibi gözükse de çok zayıftı, kavgada falan cesur davranır ve bir şeyler yapmaya çalışsa da her zaman ağzı burnu dağılırdı. Buna artık alıştığında kavgalarda iş onu çok aşarsa kışkırtıp kaçma taktiğini uyguluyordu. Bu korkakça ve utanç verici olsa da fena bir şekilde dövülmekten iyiydi. 

"Gençliğimin üç halinden birisin bu yüzden." dedi Stanford Mikel' in bu güçsüzlüğünü itiraf etmesinden memnun olurken.

"Nasıl?" dedi Mikel yine şaşırarak.

"Sen, Mason ve Gideon. Gençliğimin üçe bölünmüş hali gibisiniz. Mason asi, sen cesur ve Gideon' da paranoyak. Sizi neden yanımda tutmak istediğimi düşünüyorsunuz ki?" dedi Stanford bundan memnun bir şekilde. 

Bu garipti, onlarla konuşurken kendi genç halleriyle konuştuğunu hissediyordu ama yine de güzeldi de. Onun gibi birilerini bulmak güzeldi.

"Bu güzel! Sanırım..." dedi Mikel tereddütle.

Bir manyağa benzemek kötüydü ama günlüklerin yazarına benzemek güzeldi. Günlüklerin yazarının manyak olması ise tüm işi alt üst ediyordu.

"Peki neden sana zorbalık ediyorlardı? Fazladan parmağın için mi?" diye sordu Mikel tereddüdünü kenara iterek.

Şu anda Ford' un yazar olduğu kısımla ilgileniyordu, manyaklığını görmezden gelebilirdi.

"Parmağım ve inekliğim için. Ama daha çok parmaklarım için." dedi Stanford gözüyle ellerine bakarak. "Hatta altı parmağımdan o kadar nefret etmiştim ki pek çok kez elimi kesmeyi düşünmüştüm." dedi Stanford nefretle ellerine bakarak. "Hala daha düşünüyorum ama bunu yapmanın gerçekten aptalca olacağının farkındayım."

"Bu düşüncenden nefret ediyorum." dedi Will sessizliğini bozarak memnuniyetsizliğini dile getirirken. "Altı parmaklı oluşunu seviyorum Stanford, bu seni ucube yapıyor, ucubeler özeldir." dedi Will Stanford' un nefretle baktığı iki elini sıkıca kendi parmaklarıyla kavrayarak.

Stanford gözlerini ellerinden çekip nefretinin yerini sevgi alarak Will' in mavi gözüne baktı gülümseyerek. Onu parmağı ile tamamen kabul eden üçüncü kişiydi kendisi. Ondan önce annesi ve kardeşi vardı zaten, babası ise onun nefretinden bile daha çok nefret ediyordu onun ucube oluşuyla, sadece bunu çoğu zaman belli etmiyordu huysuz bunak. Will ise ailesinden biri olmasa bile, hatta insanlara yardım etse de onlara açıkça acımasına rağmen Stanford' un bu fazladan parmağından gerçekten hoşlanıyordu. Onda ilgisini zekasından sonra en çok bu özelliği çekmişti. Altı parmağına olan aşırı ilgisi Ford' un garibine gitse de bundan hep fazlasıyla. memnun olmuştu.

"Bunun fazlasıyla sevimli bir an olduğunu kabul etsem de aşkınızı gözümün önünde yaşamasanız sevinirim." diye homurdandı Mikel. "Bir insanın saplığı ancak bu kadar kötü şekilde yüzüne vurulur."

Pacifica' dan kendisine bir kız ayarlamasını istemeliydi, yaz aşkı olarak kalsa da hep sap olmak istemiyordu.

"Homurdanmayı kes çocuk." dedi Stanford gözlerini devirerek ciddi bir sesle. "Sorun varsa sor, bir daha böyle bir şansı sana asla tanımam."

-

Bölüm Sonu

Oy ve yorum vermeyi unutmayın!

Hayat Dersi -Reverse Falls- *Bitti*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin