Bırılerı demıs rules oldu, sımdı yazsınlar kral gerı dondu.
Naber arkadaslar ya (bu bır soru
_____
Karanlık ekran aydınlandığında onu gördüm. Her zamanki gibi üzerinde siyah bir gömlek, avuçlarının arasında tuttuğu kristal bardakla karşımdaydı.
Yüz hatları gergin ve yorgun olduğunu anlamam için yeterliydi aslında. Eğer şu an beni görüyor olsaydı muhtemelen ona kocaman bir gülümseme sunardım fakat şartlar ne yazık ki buna el vermiyordu.
"Ne yapıyorsun?" diye sordu sanki gözlerimin içine bakıyormuş gibi. Hayır, o benim sadece göğüs kısmımı görüyordu. "Dışarıdan geldim, sen?"
Yorgunca saçlarını karıştırıp konuştu. "Çalışıyorum." Ağzımın içinden sessiz onay mırıltıları çıkardım. Konuya nasıl girmeliydim bilmiyordum. Nereden tutarsam tutayım elimde kalacağının bilincinde olarak direkt konuşmayı tercih ettim.
"Vaktim yok, hızlı olmak zorundayız." sesim o kadar kısık çıkmıştı ki, duyduğundan emin bile değildim. Ama duymuştu işte. Kasılan çenesi, merakla havalanan kaşları duyduğunu çok net açıklıyordu. "Ne demek çok vaktim yok?" diye sorguladı.
"Senden sonra başka bir müşterim daha var. Yüklü bir miktar ödedi." Tepkisinden öylesine korkuyordum ki, dudaklarımı birbirine bastırmış yüzümü buruşturarak vereceği cevabı bekliyordum.
Sinirlendi. Göğüsüme sanki yüzümün her ayrıntısını görebiliyormuş gibi baktı. Önce kaşlarını çattı, sonra hiç görmediğim bir ifade belirdi yüzünde. Ben onun sevgilisiymişim de onu aldattığımı söylüyormuşum gibi baktı.
Tuhaf. Bu trajikomik olaya şahit olacağım asla aklıma gelmezdi. Onu böyle görmek benim için şaşırtıcıydı çünkü o aldığı zevk dışında bütün duygularını kendi içinde yaşayan bir adamdı.
"Ne demek başka müşterim var?" Sonra alayla gülerek başını iki yana salladı. "Sen ne dediğinin farkında mısın?" tehdit vari sorusunun aslında bir soru olmadığının farkındaydım tabi ki.
Kadrajdaki omzumu hafifçe silktim. "Benim hep müşterilerim var, jisung. Bilmiyor musun?" Sesimi oldukça düz tutmaya çalışıyordum. Bu cesaretin nereden geldiğini bilmiyordum. Karşımda birazdan beni ekrandan çıkıp parçalayacakmış gibi bakan adama daha çok gaz verdiğimin farkındaydım ama artık birinin aramızdakilere dur demesi gerekiyordu.
Hele ki onlar chan ile ortak olduktan sonra. Daha sık görüşecektik, şu an bile ikinci buluşmamızı gerçekleştirmiştik. İleride saklamak benim için imkansız olacaktı. zaten nereye kadar saklayabilirdim ki?
Kardeşimin yapmamdan en çok korktuğu şeyi yapıp birinin seks kölesi olduğumu öğrenmesi demek onu dolaylı yoldan öldürmem demekti.
Felix bunu öğrense ölürdü, ciddiyim. Bana olan bakışlarını tahmin edebiliyordum en azından. Pişmanlık, kırılan güven ve utanç. Bunlar olağan şeylerdi.
Eğer han jisung benimle gerçekten bir ilişki isteseydi onu şu an bırakmazdım. Sonuna kadar yaşadığımız her şeyin arkasında durur, bize siper olurdum. Ama o sanki ben vebalıymışım gibi benden ve bizim varolmayan ilişkimizden kaçtığı için hikayemizi burada sonlandırmak ek mantıklısıydı.
Düşününce göğüsümde derin bir ağrı hissettim. Bu benim için gerçekten kolay değildi. Ona aşık değildim, belki daha yakından tanısaydım olabilirdim ama değildim işte. Hayrandım ben ona. yakışıklı yüzüne, güzel fiziğine, otoritesine ve daha sayamadığım bir sürü iyi , kötü yönüne hayrandım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
lost in the fire • minsung
Fanfiction❝ duygularımla oynamandansa kalçalarımla oynamanı tercih ederim. ❞ bu ficin eski ismi "rules" olup 29 ağustos 2022 tarihinde "lost in the fire" olarak değiştirilmiştir.