Minho ıslak saçlarını havlu yardımıyla tek eliyle kurularken, hızlı adımlarla merdivenlerden aşağıya indi.Başı çatlıyordu. kelimenin tam anlamıyla beyninin içinde birden fazla ineklerin tepindiğini düşünmeye başlamıştı.
kendine kahve yapmak için mutfağa girdiği sırada, ada tipi tezgahın üzerinde ekranı açık hâlde duran bilgisayarı görüş alanına girdi.
gelen görüntülü aramayı yanıtlarken kahve makinasının yanına ulaştı.
"güzelim?" kulaklarına ulaşan canlı sesle işine devam ederken, "nasılsın hyunjin?" dedi aynı şekilde cevap vermeye çalışarak.
makinayı çalıştırdıktan sonra ekrana dönüp gülümsedi. sarı saçlı beden her zamanki gibi nefes kesici gözüküyordu.
büyük, gösterişli bir arka plana sahipti. büyük ihtimalle şirketteydi ve çalışıyordu.
"iyiyim pisi pisi- hey, sen neden böyle gözüküyorsun?" minho kaşlarını kaldırıp neyden bahsettiğini anlamaya çalıştı. "nasıl gözüküyorum?"
hyunjin yüksek bir kahkaha atıp, "saatlerce ağız işi yapmış gibi" dedi.
her zamanki gibi fazla açık sözlüydü.
minho kahve makinesindan gelen sesle bardak almak için raflara uzanırken, "inan bana, saatlerce ağız işi yapsaydım bu kadar yorumlazdım." diye mırıldandı yorgunca.
hyunjin'in yüzündeki ifade yerini ciddiyete bıraktı. "sorun ne? yoksa yine o mavi saçlı adam mı?" dedi ilgiyle.
bardağı tezgaha bırakırken gözlerini devirerek sarı saçlıya baktı. "hey! ona böyle seslenme, onun bir ismi var." dik dik ona bakmaya devam etti.
hyunjin yüzünü ekştip, "ismi umurumda değil. her neyse, sorun ne bebeğim?" ılımlı yaklaşımı minho'nun gülümsemesine sebep oldu.
"bir iddiaya girdik-"
"ve kaybettin. değil mi? kumarda hep kaybeden taraf olursun."
minho başını umutsuzca iki yana sallarken kahvesini kupaya döktü. "aksine, kazandım fakat... biliyorsun ona yüzümü göstermiyordum ve o benden- uh" bardağı bırakıp eliyle yüzünü sıvazladı.
"ödülü o mu belirlemişti?" diye devam ettirdi.
minho onu başıyla onaylarken boğuk sesiyle, "evet, bana felix ve chan'in düğününe birlikte gitmeyi teklif etti" dedi.
hyunjin duyduklarıyla yüksek sesli gülerken, minho stresle dudaklarını ısırıyordu.
sonunda kahkaha atmayı kesen sarı saçlı, "ne yapmayı düşünüyorsun?" diye sordu. "yani, siktir ordan, kendi kardeşinin düğününe seni davet etmesi biraz- ironik?" hâlâ gülmemek için kendini tutuyor gibiydi.
"bilmiyorum hyunjin, kelimenin tam anlamıyla boka batmış durumdayım."
sarı saçlı bir anlığına duraksayarak, "anlamadım ya, bu adam felix ve chan'i nereden tanıyor?" dedi.
minho kahve rengi saçlarını eliyle geriye doğru ittirdi. "chan'in ortağı" kahve bardağını dudaklarına dayayıp bir yudum aldı.
"pekâlâ, dostum bu oldukça saçma bir durum" diyen arkadaşını başıyla onayladı. "fazlasıyla saçma bir durum. hyunjin, ne yapacağım?"
sarı saçlı olan omuz silkip, "ödülünü istemediğini söyle" derken dünyanın en basit şeyinden bahsediyormuş gibi söylemişti.
kahverengi saçlı olan başını iki yana sallarken gülerek, "o kadar kolay olacağını mı sanıyorsun? bunun peşini bırakmayacaktır" dedi kendinden emin tavırla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
lost in the fire • minsung
Fanfic❝ duygularımla oynamandansa kalçalarımla oynamanı tercih ederim. ❞ bu ficin eski ismi "rules" olup 29 ağustos 2022 tarihinde "lost in the fire" olarak değiştirilmiştir.