az once yanlıslıkla bolumu sıldım, her sey gıttı... cok sınırlıyım ya
_____
minho üzerindeki gömleğin yakalarını çekiştirip kendisini serinletmeye çalıştı. hava zaten fazlasıyla sıcaktı, bir de üstüne bulunduğu ortamdaki insan fazlalığı nem oluşmasını sağlıyordu.
hyunjin'le birlikte onun hoşlandığı çocuğun, jeongin'in çalıştığı bara gitmişlerdi. her şey güzeldi, gerçekten ortam fazlasıyla kaliteliydi. fakat minho kendisini rahat hissedemiyordu. üstelik tanımadığı insanlarda vardı.
"sen fazla konuşkan değilsin sanırım," diyerek yüzünü süzen uzun saçlı çocuğa baktı minho. ancak sarı saçlı her zamanki gibi onun imdadına koştu. "onu rahat bırak sohe, konuşmak isterse konuşur."
çocuk omuz silkip önüne döndü. hyunjin'in arkadaş ortamı o kadar tuhaftı ki, hepsi birbirinden farklı tiplerdi. minho yanlarında kendini hep diken üstünde gibi hissediyordu.
yanında oturan sarı saçlının kulağına eğildi. "nerede seninki?" diye fısıldadı merakla. hyunjin gözlerini bar tezgahının arkasındaki bedene kitleyip, çenesiyle orayı işaret etti. "orada."
jeongin her zamanki gibi gelen müşterileri yaptığı akrobatik şovlarla güldürürken fazlasıyla çekici gözüküyordu. minho onu yüzüne yansıyan kırmızı ışık sayesinde az da olsa görmüştü.
"yakışıklı duruyor." hyunjin ona sırıttı. "fazlasıyla. bir de yakından gör." sonra bir anda ayaklandı. minho arkadaşının arkasından ona şaşkınca bakarken, sarı saçlı çoktan bar tezgahının önüne ulaşmıştı bile.
minho o gittiğinde yalnız kaldı. önündeki içkisini içip etrafı izlemeye başladı. hyunjin onu depresyona girdiği için buraya getirmişti ancak o burada bile kendisini yalnız ve depresif hissediyordu. o lanet mavi saçlıyı düşünmeden tek bir anı bile geçmiyor, bir ay geçmiş olmasına rağmen hâlâ neden aramadığını sorguluyordu.
gerçekten minho'yu istemiyor muydu? bu kadar değersiz miydi?
düşüncelerinin ağırlığı kalbini yorarken, içkisini tek dikişte bitirdi. "hey, yavaş ol! çok fena çarpar o." karşısında oturan mavi saçlı çocuk alayla kendisine bakınca göz devirdi minho. mümkünse uzun bir süre mavi saçlı birilerini görmek istemiyordu. "bana bir şey olmaz."
mavi saçlı genç minho'nun sert sözlerine göz devirdi. "bedenin tam aksini söylüyor." minho'nun vücudunu alıcı gözlerle süzüp, tekrar gözlerine baktı. "geceni mahvedersin."
minho omuz silkti. umurunda değildi, mavi saçlıyı unuttuğundan emin olana kadar şişelerin dibini görmekte kararlıydı.
ki öyle de yaptı, gecenin geri kalanında kör kütük sarhoş oldu. bu onun unutmasını sağlamıştı ancak saçmalaması kaçınılmaz olmuştu.
masada konuştuğu mavi saçlı çocukla dans pistinde dans ediyorlardı, aralarındaki çekim gözle görülür bir haldeydi. minho onun omzuna ellerini koyarken, yüzüne daha yakından bakma şansı yakalmıştı. gerçekten yakışıklı bir çocuktu, kusuru yok gibi duruyordu.
minho mavi saçlının omzuna vurup geri çekildi. "ona benziyorsun!" mavi saçlı onun beline ellerini koyarak kendisine geri çekti. "kime benziyorum?" diye sordu kaşlarını çatarak.
minho gülerek başını iki yana salladı. "o orospu çocuğuna." mavi saçlının çenesine dokundu yavaşça. "hatta aynısınız!"
minho elini çekmek için hamle yapacakken çocuk onu durdurdu. minho'nun narin parmaklarının yüzünde gezinmesi için ona komut verdi. minho onun istediğini yaptı. parmaklarını yavaşça yanaklarında, çenesinde ve gözünün altındaki dövmesinde gezdirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
lost in the fire • minsung
Fanfiction❝ duygularımla oynamandansa kalçalarımla oynamanı tercih ederim. ❞ bu ficin eski ismi "rules" olup 29 ağustos 2022 tarihinde "lost in the fire" olarak değiştirilmiştir.