08

2.8K 368 120
                                    




"Adama başka biriyle daha görüşüyorum dersen tabi ki sana siktiri çeker. Tanrı aşkına ne bekliyordun ki?" Dakikalardır susmak bilmeyen sarı saçlı arkadaşını bıkkınlık hissiyle onayladı.

Haklıydı ve haklı olduğunu bilmek minho'yu daha da üzüyordu. Yanlış yaptığının farkıdaydı, ama o anlık yapabileceği daha iyi bir şey yoktu. En mantıklısı jisung'dan tamamen uzaklaşmaktı.

O bunu yaptı. Jisung'la arasındaki bağı bir nebze olsun koparmaya çalıştı. Şu anlık başarılı gibiydi. Mavi saçlı onu ne arıyor, ne de mesaj atıyordu.

Bu minho'yu üzmek yerine daha da yıpratıyordu. Bu kadar çabuk mu vazgeçmişti ondan? Eğer öyleyse minho düşündüklerinde haklıydı.

Hyunjin sabahın köründe onu aramış, birine aşık olduğunu söylerek buluşmak istemişti. Minho başta bunun şaka olduğunu düşünmüştü. Bilirsiniz, sarı saçlı minho'nun da bahsettiği gibi sadece eğlencesine düşkün tiplerdendi.

Fakat her zaman gittikleri şık restoranda buluşmuş, bir şeyler içip laflamışlardı. arkadaşı olan biteni birer birer anlattığında anlamıştı. Gerçekten aşık olmuşa benziyordu, hem de adını bile bilmediği birine. Sarı saçlının dediğine göre yakınlarda bir barda barmenlik yapıyordu. hyunjin oraya içmeye gittiğinde tanışmışlardı.

Önündeki fincanı dudaklarına götürürken başıyla arkadaşını onayladı. "Haklısın." Hyunjin onun dediğine karşılık güldü. "Seni üzen bir konuda haklı olmak istemiyorum, minho. Yakında kardeşinin düğünü var, büyük ihtimalle o da orada olacak. O zaman ne yapacaksın?"

Minho söyleyecek hiçbir şeyinin olmadığını fark etti. Aslında tam olarak her şeyi bitirmesinin sebebi buydu fakat illaha ki bir yerlerde denk geleceklerdi.

O zaman ne yapacaktı?

Başını çevirip gidemeyeceğini biliyordu, kalırsa herkesin aralarında geçenleri öğreneceğini de. En önemlisi jisung'un gerçekten onu tanımasına hazır mıydı?

Olduğu yerde irkildi. Bu düşünce o kadar korkunç geliyordu ki tüylerinin diken diken olması saniyeler almamıştı. "Ne yapmalıydım hyunjin? Bütün çevremi siktir edip onunla konuşmaya devam mı etmeliydim?" Alayla gülerek başını iki yana salladı. "Felix'in tepkisi ne olur sence? Ya da annemlerin... benden nefret ederler. Düşünsene, seks kölesi olmasın diye evlat edindikleri ucube çocukları kendi isteğiyle bir adamın kölesi oluyor. Bu sence kolay mı?"

Hyunjin dudaklarını birbirine bastırıp birkaç saniye sessiz kaldı. Arkadaşı bu tür konularda daima kendi isteklerini geri plana atıyordu. Kendi mutluluğundan çok çevresindeki insanların söyledikleri önemliydi çünkü.

"Sen mutluydun minho." Yeşil saçlı konuşacağı sırada eliyle onu durdurdu. "Biliyorum, ailene kendini borçlu hissediyorsun. Ama sen büyüdün, hepiniz büyüdünüz ve ailen bunun farkında. Kendini düşünmek yerine neden başkaları ne der diye düşünüyorsun bebeğim?" elini arkadaşının masada bulunan ellerinin üstüne koyarak şefkatle ona baktı.

Minho önce elinin üstündeki ele, sonra sarı saçlının gözlerine baktı. "Bencil olmak bana göre değil. Biliyorsun... istesem de yapamıyorum ki." Hyunjin arkadaşının gözlerinin içine bakmaya devam ederken başını onaylar anlamda salladı. "Seni anlıyorum ama sen değil miydin bu adamla görüşmek için kendini parçalayan? Ne oldu da bu kadar çabuk vazgeçtin?"

Minho gözlerini kıstı. "O chan'le ortak olduğunu öğrenmeden önceydi. Eğer onunla ortak olmasaydı, birlikteliğimizden felix'in ya da başka birinin asla haberi olmazdı." diye hırsla açıklama yaptı.

Chan güzel giden hayatının içine sıçmıştı. Kelimenin tam anlamıyla hem de.

Hyunjin konuşmak için dudaklarını aralayacağı sırada masanın üstüne düşen gölgeyle susmak zorunda kaldı. İkisi de kafasını oraya çevirdi.

Minho gördükleriyle tanrıya yağdırabileceği kadar isyan yağdırdı. En olur olmadık yerlerde karşısına çıkan bu adam, ona Tanrı tarafından gönderilen bir ceza mıydı yoksa hediye miydi bilmiyordu.

Han jisung, siyah takım elbisesiyle masanın başında durmuş, ikilinin masada birleşen ellerine kısa süreli baktıktan sonra gözlerini minho'nunkilere kenetlemişti.

Hoş ve kibar gülümsemesini takınıp elini minho'ya uzattı. "İş yemeği için gelmiştim, sizi görüp tanıyınca bir selam vermek istedim. Umarım rahatsız etmiyorumdur bay lee?" Güzel diksiyonu ve kelimelerin ağzından birer inci gibi dağılmasıyla minho'yu bir kez daha kendisine hayran bıraktı.

Hyunjin anlamsız gözlerle ikisinin arasındaki bakışmayı takip etmeye calışıyor, bir yandan da tanımadığı bu adamın kim olduğunu sorguluyordu.

Minho'nun fazla arkadaşı yoktu, bunu biliyordu. Hyunjin onun bütün arkadaşlarını tanırdı fakat karşısındaki bu mavi saçlı afeti daha önce hiç görmemişti.

Mavi saçlı...diye düşündü. Siktir, işte o an kafasına dank etti. Masalarına kadar gelip, arkadaşına selam veren bu adamı aslında çok yakından tanıdığını o an fark ettı. Tedirgin ifadesini belli etmemeye çalışarak arkadaşının vereceği tepkileri izlemeye başladı.

Minho önce zoraki bir şekilde gülümsedi. Elini han jisung'a uzatıp konuştu. "Alakasız yerlerde o kadar çok karşılaşıyoruz ki, bunu kaderin bir cilvesi olarak sayacağım artık." Flörtöz mırıltısı mavi saçlıyı alayla gülümsetti. "Tanrı daha çok karşılaşmamızı istiyor olabilir." dedi minho'yla aynı tonda.

İkisi hyunjin'in gözü önünde flörtleşiyorlardı. Yeşil saçlı bunu daha çok zoraki yapıyor gibi gözükse de, mavi saçlı adam içten ve samimi gözüküyordu.

Minho kahkaha atıp başını salladı. "Olabilir," dedikten sonra eliyle karşısındaki sandalyeyi gösterdi. "Oturun lütfen."

Jisung başını iki yana olumsuz anlamda salladı. "Çok isterdim fakat misafirlerim bekliyor." diye mırıldandı üzgün tonda. Minho omuzlarını kaldırıp indirdi. "Pekâlâ, görüşürüz o halde." Diyerek tekrar adamın elini sıktı.

Reddetmesi işine gelirdi. Jisung'la aynı ortamda bir saatten fazla kalamadığını biliyordu. Heyecandan titreyen elleri ve sürekli pot kırarım düşüncesiyle normal davranamıyordu.

Jisung avuçlarının arasındaki ele minik bir öpücük kondurup konuştu. "Kardeşinizin düğününde görüşmek üzere." Masanın yanından uzaklaşmadan önce dakikalardır onları izleyen hyunjin'e baş selamı verip gözden kayboldu.

O gider gitmez sarı saçlı, giden adamın arkasından bakmaya devam eden arkadaşına döndü. "Siktir, bu da neyin nesiydi böyle?" diye sessizce bağırdı. Sesini etrafındakilere duyurmamak için özel bir çaba sarfettiği belliydi.

Minho dudaklarını birbirine bastırıp sesli bir nefes verdi. "Ne yapacağım?" diye sordu. Aslında cevabın arkadaşında değil de kendisinde olduğunu biliyordu fakat sorunlardan kaçma yöntemi buydu.

Hyunjin gülerek başını iki yana salladı. "Fena boka battın." Yeşil saçlı da olayın absürtlüğüne güldü. "Dibi gördüm."

___

sureklı bolum atıyorum yb dıye zırlıyorsunuz cunku. Bolum atınca bır bakıyorum kımse okumuyo??? Arkadaslar napalım kaldırım mı ıllaha kıtabı 🤨

Saka.

 lost in the fire • minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin