02

6K 496 577
                                    


"merhaba, küçük minnie." derken oturduğu yerde daha da rahat bir pozisyona geçmeye çalıştığını anladı minho. kendisine ettiği hitap şekli, camgöbeği rengi saçları, beyaz, dar olan gömleğinin sardığı vücudu ve mavi lensleriyle, işte o yunan tanrısıydı.

minho, bunun için yemin bile edebilirdi.

"merhaba, jisung." dedi stabil tutmaya çalıştığı sesiyle. ki bu, imkansız denecek kadar zordu. Tanrı aşkına, karşısında o varken nasıl sakin kalabilirdi? hâlbuki bu konuşmayı neredeyse üç aydır yapıyorlardı. fakat jisung'un, onun üzerindeki etkisi asla azalmıyordu.

"nasılsın?" diye sordu. ojeli parmakları kadraja girdiğinde derin bir nefes alıp koltuğuna yaslandı minho. "iyiyim, teşekkür ederim. sen nasılsın?" aslında sadade gelmek isterdi. çabucak sevişmek, rahatlamak ve jisung'la öyle muhabbet etmek. fakat onun katı kuralları içerisinde görgülü ve saygılı olmak da vardı.

yüzü gözükmeği için şanslıydı. aksi takdir de jisung onun sıkılmış ifadesi yüzünden kediciğine ceza verebilirdi.

"aslına bakarsan, yorgunum. bugün çok çalıştım ve - ah, tanrım cidden bu sikik insanlarla uğraşmak zor!" onun küçük isyanına, sinirle catılan kaşlarına ve tatlı yüz ifadesine gülümsedi. jisung böyleydi. cidden. saygılı, ince düşünceli, hâlden anlayan ideal bir erkek arkadaştı. çok çalışır, her konuyla ilgili en az bir fikri değil gerçekten bilgisi olurdu. o, minho'nun gördüğü en idealist kişilerden biriydi.

sadece bazı zevkleri onun kişiliğine oldukça tersti. çokça karanlık yönü vardı,  zevkleri şeytanı dâhi inine hapsedecek kadar baştan çıkarıcıydı. ama...biraz düşününce, bu kimin umurundaydı ki?

ikisinin de aldığı zevk, ekranın ardından bile çıldırtıcı derecede yüksekti.

"bu kadar yoğun çalışmaman gerektiğini sana söyledim, hayatım. beni dinlemediğin hâlde, geceleri gelip bana sızlamamalısın." seks sonrası yatak konuşmaları meşhurdu. sadece eksik olan tensel temasla bütünleşmiş bir seks, ve yataktı. onlar bu eksiği ekranın ardından kapatmaya çalışıyorlardı.

"Pekâlâ, bana 'ben demiştim' konuşması yapmayacaksın, öyle değil mi bebeğim?" diye mırıldandırken tatlı gülüşünün onu kutsamasına izin verdi. minho'nun gözleri, camgöbeği rengi saçlarını parmaklarıyla geriye doğru tararken kasılan kol kaslarına gitti.

kuruyan dudaklarını ıslatma ihtiyacı duydu."ah, tabiki de öyle yapacağım!" sesinin titrememesi için sonlara doğru konuşması daha çok bağırma gibiydi.

ekranın karşısındaki mavi saçlının catılan kaşlarını gördüğünde yutkundu. hep dediği gibi, jisung saygısızlığı sevmezdi. otorite  ve domine etme gibi konular da oldukça profesyoneldi. bunu severdi. kendisine karşı gelen, kurallarını yıkan kişiler ise gözünde hep alt kademe, toplumun artığı olarak nitelendirildirdi.

minho onu kısa sürede tanımıştı çünkü jisung tanımasına izin vermişti.

jisung'un odasına giren kadınla panik oldu. bu işi yapmak, daha doğrusu jisung'la yapmak kolaydı ama birilerine meze olmak çekici değildi.

tedirginlikle kamera açısından çıktığı sırada ufak bir kahkaha duydu. "sakin ol küçük kedi, o sadece çalışanım." orta yaşlı kadın sanki kendisinden bahsedilmiyormuş gibi, aldanmadan şarap bardağını doldurmaya devam etti.

kan kırmızısı sıvı sınıra ulaştığında durdu. elindeki pahalı olduğu belli olan şişeyi masaya bıraktıktan sonra odayı terk etti.

"lanet olsun, jisung! sana benimle konuşurken odaya birilerini almamanı söylememiş miydim?" derken sesinde korku ve tedirginlik elle tutulur cinstendi.

 lost in the fire • minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin