13

2K 259 227
                                    



minho televizyonun karşısına geçmiş, her cumartesi yayınlanan dizisinin eski bölümlerinden birini açmış izliyordu. bu gece diğerlerine nazaran daha huzurlu hissettirmişti.

kardeşiyle evlendiği için artık daha az görüşüyorlardı, hyunjin de işleriyle ve barmen çocukla daha fazla ilgilendiği için o da minho'yla hiç ilgilenmiyordu. bu yüzden minho tamamen yalnız kalmıştı. jisung bile aramıyordu artık! sadece arada bir arayan annesi vardı o kadar.

başrolün aptallıklarına daha fazla dayanamayıp ağzından bir küfür mırıldandı. "aptal." mutfağa gidip kendisine mısır patlatacağı sırada, çalan telefonuyla duraksadı.

ekranda yanıp sönen ismi gördüğünde kaşları merakla havaya kalkmıştı. han jisung arıyor...

merakla dudaklarını dişledi. neden gecenin bu saati arıyordu? kafasında dönen soruları bir kenara bırakıp, telefon kapanmadan yetişmek için aramayı cevapladı. "efendim?" naif sesi karşı tarafa ulaşıp, kendisine geri döndüğünde yüzünü buruşturdu minho.

karşı taraftan gelen hararetli seslere aldırmamaya çalıştı kızıl saçlı. "hazırlan." tek kelime, herhangi bir açıklama yok. minho göz devirip konuştu. "niye?" mavi saçlı olanın derin bir nefes aldığı duyuldu. "seni bir yere götüreceğim. çabuk hazırlanmanı öneririm çünkü evine yaklaştım."

minho'nun cevabını beklemeden yüzüne kapattığında, bu kedi melezinin sinirle nefes alıp vermesine sebep oldu. gitmek istediğini söylememişti ki?

hissettiği zorunlulukla beraber odasına çıkıp giyecek bir şeyler aradı. nereye gideceklerini bilmediği için hemen hemen her ortama uyum sağlayacak bir şeyler aramaya başladı. sonunda kafasında oluşturduğu kombin için keyifle gülümsedi.

ustune beyaz, oldukça bol, uyluklarında biten bir  gömlek, gömleğiyle aynı hizzada biten siyah blazer bir ceket ve gömleğinin altına gizlenen bir şort giymişti. tabi altına açık renk siyah külotu çorabını giymeyi de ihmal etmemişti.

giyinmesi bittiğinde makyaj masasının önüne geçti. uzamaya başladığı için topladığı saçlarının tokasını çözüp taradı ve tekrar geriden bağladı. yanlardan çıkardığı perçemleriyle çok tatlı gözüktüğüne emindi. ah, kedi kulakları da olmasaydı tamamen istediği güzelliğe ulaşabilirdi.

yüzüne sürdüğü nemlendirici kremle rahatlamak için yüzüne masaj yapıp, parlak dudak glossunu sürdü.

o kendini hazırlanmaya kaptırdığı sırada, kapının zili çaldı. gerilen vücudunu haraket ettirip, ayakkabılarını giydi ve aşağıya indi.

kapının önünde son kez kendisine çeki düzen verip, ısrarla zile basan adama kapıyı açtı. mavi saçlı adam görüş açısına girdiğinde derince yutkunma ihtiyacı hissetmişti. bütün bedenini saran ince, dar boğazlı kazağı ve siyah deri pantolonuyla fazla ateşli gözüküyordu. ayrıca tüm bunlar yetmezmiş gibi mavi saçları kombinindeki tek renk kaynağıydı ve bu, onu daha da ulaşılmaz yapıyordu.

"daha ne kadar bekleyeceğim?" diye sordu mavi saçlı. boğuk sesi kızıl olanın kulaklarına ulaştığında, tüylerinin ürperdiğini hissetti. portmantodan siyah, küçük çantasını alıp, "gidebiliriz-" diye mırıldandı.

jisung onun dediğini başıyla onaylayıp, kızıl olanı beklemeden arabaya ilerledi. minho onun umursamaz tavrı yüzünden sıkıntıyla nefes aldı. "böyle davranacaksan niye çağırıyorsun ki." diye kendi kendine söylendi.

evin kapısını kilitleyip, mavi saçlının ateş kırmızısını andıran arabasına bindi. "nereye gidiyoruz." jisung arabayı çalıştırırken, onun açıkta kalan bacaklarına baktı. "seveceğin bir yere."

 lost in the fire • minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin