Park Jimin huzur bulmak için gittiğim sahili daha güzel bir hale getirmişti. Öyle ki artık manzarayı izlemek yerine onu izliyordum. Birkaç gündür görüşmemize ve birbirimizi çok iyi tanımamamıza rağmen iyi vakit geçiriyorduk. Bence öyleydi en azından. Çok garip ama işimden bile keyif aldığımı hissediyordum. Yaşamayı pek sevmezdim ama onu gördükçe yaşam enerjisiyle dolup taşıyordum.
Yabancı olduğum bir sürü hisle tanışmak her ne kadar gözümü korkutsa da, hoşuma da gidiyordu. Kendimi anlayamıyordum.
Bugün işim normalden biraz daha uzun sürdüğü için çıkar çıkmaz hızla sahile gittim. Ama o yoktu. Bankta onu göremeyince gözüm etrafı taradı ama hayır, yine göremedim. Gelmemişti. Belki de gelmişti ama beni bulamamıştı o da, bilemedim. Zaten hava da kararmıştı. Hava kararmaya başladığı zaman kalkıp gidiyordu hemen. Geleceğini sanmıyordum.
Bankta oturup sessizliği dinledim. Denizde git geller yoktu ve çıt çıkmıyordu. Dünya durmuş gibiydi. Bu hoşuma gitmedi değil. Yaklaşık bir saat bu şekilde oturduktan sonra eve doğru yol aldım. Biraz üzgün hissediyordum.
***
Acaba kurabiyelerimi bitirmiş midir? Çok beğendiyse eğer bir kutu daha yapabilirdim çünkü. Hatta istediği her yemeği yapardım ona.
Başımı iki yana sallayıp ofladım. Ne oluyordu bana böyle? Bünyem bu yabancı hislere alışık değildi. Onun kadar naif birinin hayatında yer edinmeye de hazır değildim. Evet, bunu yapmamalıydım. Yarın da sahile gitmeyecektim. Ona alışmamalıydım, bana alışmamalıydı. O bana öyle gülmeye devam ederse akıl sağlığımı nasıl koruyabilirdim? Hem zaten kendi kendime anlamlar yükleyip duruyordum. Aptal aşıklar gibiydim. Aşık da değildim ki! Neymiş, bir tek bana öyle gülüyormuş, hah! Eminim herkese karşı böyle naziktir. Herkesi böyle kendisine hayran bırakıyordur. Bir özelliğim olduğunu sanmıyorum.
Her ne kadar onu bir daha görmemek için bir adım atsam da; gece 2'ye kadar işaret dili çalışmıştım.
Kendimle fazla çelişiyordum. Bir yanım onu istemezken bir yanım ona ihtiyaç duyuyordu. Umudunu çoktan yitirmiş bir yanım ve mutluluk için çırpınan bir diğer yarım birbiriyle savaşıyordu. Çok yazıktı halime.
***
Üç gün boyunca gitmemiştim sahile ama artık ayaklarım benden bağımsız hareket ediyormuşçasına, beni ona götürüyorlardı. Engel olamadım.
Sarı saçları gözlerime iliştiğinde derin bir iç çektim. İpeksi saçları öyle güzeldi ki, küçük bir kelebek olup içine atlayasım gelmişti. Onu görünce, onu ne kadar çok özlediğimi fark ettim.
Hiçbir şey demeden tıpkı ilk günkü gibi, yanına oturdum. Ona bakmadım ama onun bana bakıyor olduğunu hissettim. Tahmin ettiğim gibi birkaç saniye sonra kolumu dürttüğünde ona baktım. Gözleri heyecanla parlıyordu. Dudaklarımı birbirine bastırıp yutkundum ve tekrar önüme döndüm.
Ah be akılsız adam, bunun için mi geldin sanki buraya kadar?
Tekrar kolumu dürttü ama bakmadım. Hem onunla konuşmak istiyor hem de istemiyordum. Birbirinden zıt iki ayrı tarafım başlamıştı yine savaşmaya.
Birkaç dakika sonra gözümün önüne uzatılan telefon ekranına bakmak zorunda kaldım. Ekranda şunlar yazıyordu:
Neden bana bakmıyorsun? Yanlış bir şey mi yaptım? Zaten günlerdir hiç gelmiyorsun, seni merak ettim
Dişlerimi birbirine bastırıp onun görmediği tarafımdaki elimin yumruğunu sıktım. Benim sorunlu psikolojim yüzünden hatayı kendisinde araması hiç de istediğim şey değildi. Başımı ona çevirip iki yana salladım, hayır anlamında. Gözleri doldu. Kendimi daha da kötü hissederken ne yapacağımı bilemedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
silent voice
FanfictionPark Jimin aşık olduğu adamın gülüşünün sesini hiçbir zaman duyamadı.