Bunca yaşıma kadar işaret dili öğrenmemiş olmama lanet ederken bir yandan da onu anlayamadığım için sinirlenmiştim. Yaptığı el hareketleri bitince hafifçe gülümsemişti. Ne dediğini çok merak ettim ama işaret dili bilmiyorum deyip de boş yere anlatmaya çalıştığını düşünmesini istemedim. Çok aptalca bir şeydi bu ama yine de bilmediğimi söylemek istemedim. Onu kırmaktan korktum bir an.
Yaptığı birkaç hareketi aklıma kazımıştım, eve gider gitmez ne anlama geldiklerine bakacaktım. Böyle bir şey yapacak biri değildim normalde, kendimi tanıyamadım.
Gülümsemek istedim ama kıvrılmadı dudaklarım. Kalbime bir ağırlık çökmüştü. Ondan konuşmasını istediğim için kızdım kendime, çok düşüncesizdim.
Ben konuşurken dudaklarıma bakıyor oluşundan anladığım kadarıyla duyamıyordu, bu yüzden konuşamıyordu da. Oysa ses tonunu çok merak ettim. Bir an onu duyamadığım için kulaklarım sağır olsun istedim. Kendine gel Yoongi dedim sonra içimden, hayat bu, olur böyle şeyler. Herkese karşı nasılsan ona da öyle ol ve umursama onu.
Asıl kendime dediğim bu cümleleri umursamayacağımı çok sonradan fark ettim.
Başımı salladım ve tekrar önüme döndüm. Küçük bir "A" sesi duydum ağzından. Bakışlarım ona döndü hızla. Konuşamıyordu ama böyle ufak tepki verici sesler çıkarabiliyordu demek. Duyduğum ses çok tatlı geldi kulağıma.
Tekrar bir şeyler yaptı küçük elleri ile. Lanet olsun ki anlamıyordum. Yine de yaptığı her hareketi ezberledim. Lütfen yanından ayrılana kadar unutmayayım diye geçirdim içimden.
Ne dediğini bilmesem de omuz silktim. Umarım doğru tepkidir.
Güldü. Gülmesi beni mutlu etti. Küçük bir kıkırtı yayıldı dudaklarından. Çıkan ses çok hoştu. Dudaklarına baktığımı fark etmediğim gibi gözlerimi rüzgar kadar hafif bir edayla kırpıştırdığımı da fark edemedim.
Bu çocuğu hangi kelime ifade ederdi bilemedim ama o güzeldi. Ona bakmak huzurlu hissettiriyordu, beni nasıl etkilediğinden haberi yoktu.
Gülünce gözleri tamamen kısılıyor ve kapanıyordu, ki bu onu daha da sevimli yapıyordu. Hafif esen ılık rüzgar saçlarına değiyor, nazikçe dalgalanmasını sağlıyordu. Beyaz ince gömleği içinde... O tamamen bir peri gibi görünüyordu. Melek de olabilir, bilemedim. Saf güzelliği temsil eden her şey işte.
Onun bu görüntüsü sağımdaki manzaranın güzelliğini bile geçmişti. Eminim manzara onu çok kıskanmıştır. Bu düşünce komik gelmişti. Manzara, manzarayı izliyor gibiydi.
Daha fazla bakmamın kalbim için zararlı olabileceğini düşünüp önüme döndüm. Güneş tamamen batmıştı ve hava kararıyordu. Telefonunu çantasına koyduğunu anladım çıkardığı seslerden. Ardından ayağa kalktı. Ona bakmadım. Bakmayacaktım da zaten ama omzumu dürtünce bakmak zorunda kaldım.
Eliyle birkaç işaret yapıp ardından başını eğip selamladı beni, sonra el salladı. Bir şey yapma diye uyardım kendimi ama elim benden izinsiz havalanmış gibiydi. El salladım ona.
Gülümsedi ve arkasını dönüp kumların üstünde zıplaya zıplaya uzaklaştı. Arkasından baktım birkaç dakika öylece. Sonra aklıma gelen şeyle ceketimin iç cebinden telefonumu çıkarıp notlar kısmını açtım. Aklımda kalan işaretlerini tarif edercesine kısa notlar aldım.
***
Eve geldiğim gibi üzerimi değiştirip dizüstü bilgisayarımı kucağıma aldım ve yatağıma oturdum. Telefonumun notlar kısmını açıp bana yaptığı işaretlerin anlamını öğrenmek için biraz araştırma yaptım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
silent voice
FanfictionPark Jimin aşık olduğu adamın gülüşünün sesini hiçbir zaman duyamadı.