Çizimi bitti, kurudu ve o fotoğrafını çekti. Ama bakmama izin vermedi. Çok merak etmiştim ama yine de izin vermedi. Serçe parmağını kaldırıp serçe parmağıma doladı, bakmayacağım diye söz vermemi istedi. Söz verdim.
"Ne zaman göreceğim peki ben bunu?"
Omuz silkti. "Bir gün... Görürsün," deyip telefonunu kapattı. Fotoğrafını görecektim demek.
"Öyle olsun madem. Ama çok merak ettim ya!" dediğimde güldü. "Söz verdin, unutma..."
"Tamam tamam, bakmayacağım."
"Duş alırken bile, bakma."
"Tamam Jimin, tamam..."
Elini dudaklarına kapatıp öptükten sonra görünmez öpücüğünü bana doğru üfledi. Kalbimi tutup güldüğümde, gülümsedi.
O kadar uğraşıp da sırtıma ne çizdiğini çok merak ediyordum ama bir kere söz vermiştim, gidip asla bakmayacaktım. Kim bilir ne zaman öğrenecektim ne çizdiğini? Ah, Jimin ve sırları...
Ben boyalarını toplarken bacağıma dokununca ona döndüm tekrar.
"Çiçeklerimi sulayalım mı?"
Başımı salladım hızlıca. "Olur tabi, kalın bir şeyler giyinelim önce. Güneş var ama ısıttığı yok..." Başıyla onayladı dediğimi ve ayağa kalktı. Dolabına gidip birkaç parça kıyafet çıkardı ve bana döndü. Elindekileri yatağa bıraktıktan sonra: "Sen bunları giysen olur mu? Çok sıcak tutarlar."
Yatağın üzerindeki kıyafetlere baktım. Kot bir tulum ve beyaz uzun kollu tişört çıkarmıştı. Hiç giymediğim türde bir kıyafetti ama gözlerime öyle umutlu bakıyordu ki hayır demek istemedim. "Çok güzeller, giyinirim." Ellerini çırptı sevinçle. Gülerek kıyafetleri aldığımda koşar adımlarla odadan çıktı. Giyinmem için çıktı sanırım. Omuz silkip üzerimdekileri çıkardım ve bana verdiği çok sevimli olan kıyafetleri giyindim. Boy aynasından kendime bakınca 10 yaş küçüldüğümü gördüm. Bir kıyafet bu kadar etki eder miydi?
Birkaç dakika sonra kapı açılınca bakışlarımı o yöne çevirdim. Gördüğüm görüntü şaşkınlıkla dudaklarımı aralamama sebep olmuştu. Üzerimdeki tulumun aynısı Jimin'de de vardı. Ve bir de onun tulumuyla uyumlu kot şapkası vardı. Şaşkınlığımı komik bulmuş olacak ki kahkaha attı. Ardından yanıma gelip, "Aynısından Jungkook'da da vardı... Uyumlu olalım istedim!" dedi.
"Çok... Tatlı olmuşsun."
Yanakları kızardı ve ardından sıkıca sarıldı bana. Ben de eğilip kızaran yanaklarını öptüm. Utanınca aniden sarılıp yüzünü gizlemesine alışmıştım. Aylardır neredeyse her gün görüşüp vakit geçiriyorduk ama o hâlâ böyle şeyler dediğimde utanıyordu. Gerçi ben de onun dediklerine utanıyordum. Aynıydık.
Montlarımızı alıp arka bahçeye çıktık. Arka bahçeleri çok güzeldi ve bunların hepsini Jimin yapmıştı. Harika bitkiler ekiyor, meyve ağaçları yetiştiriyor; güzel, renkli çiçekler besliyordu. Buradaki bitkiler çok şanslı olmalıydı. Çünkü Jimin onlarla ilgileniyor ve koşulsuz seviyordu onları.
Çiçeklerin hepsini yavaş yavaş sulamaya başladık. Aslında havalar genelde yağmurlu olduğu için buna pek gerek yoktu fakat Jimin çiçeklerini görmek istiyordu, onları özlüyordu.
Jimin bana bir papatya uzattığında papatyayı alırken elini tuttum. Çok tutmuştum kendimi, artık gerek yoktu. Onu kendime doğru çekip dudaklarını öptüm. Gözlerini kapatıp öpüşüme karşılık vermeye başladı. Yüzlerimiz yakınlaştıkça şapkası başından düştü. Elimi beline koyup iyice bir bütün haline getirdim bizi. Papatyayı parmaklarımda bırakıp iki elini de saçlarıma attı. O saçlarımla oynarken ben daha bir tutkuyla öptüm onu. Canımı canına katmak istercesine öptüm o güzel dudaklarını.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
silent voice
FanfictionPark Jimin aşık olduğu adamın gülüşünün sesini hiçbir zaman duyamadı.