Dört gün olmuştu sahile gitmeyeli. Kendimle büyük bir savaş içindeydim ama gitmeye de niyetim yoktu. Kalbim çok kırıktı, biraz da sinirliydim. Çokça endişeli. Yanına gidip de istemeden onu kıracak bir şey demek istemiyordum, bu yüzden hislerim yatışana kadar gitmeyecektim.
Kliniğe girdiğimde beni gören Jisoo, "Bay Min?" diye seslenmişti. "Günaydın," dediğimde, "Günaydın efendim," demişti.
"Bir misafiriniz var," dedi gergin bakışlarla. Kaşlarımı çattım. Kim olabilirdi? Jimin mi gelmişti? İyi de, bilmiyordu ki buranın yerini.
"Kim?"
"Babanız olduğunu söyledi, içeri girmemesi konusunda uyardım fakat beni dinlemedi, yaklaşık 10 dakikadır odanızda."
Kalbimde hissettiğim ağırlık nefes almamı zorlaştırırken yutkundum. Neden gelmişti? Odama girmişti bir de. Bu hakkı kendisinde nasıl bulmuştu? Başımı aşağı yukarı salladım ve odamın kapısını açıp içeri girdim. Kapıyı ardımdan kapatırken o adamın da bana bakıyor olduğunu gördüm. Oturduğu deri koltuktan ayağa kalktı. "Yoongi! Oğlum."
Bana doğru gelip kollarını sarmaya çalıştı fakat geri çekilerek onu reddettim. "Ne için geldin?"
Donuklaşan yüz ifadesinden sinirlendiğini ama kendisini tuttuğunu anlamıştım. Tabi sinirlenirdi, sevmiyordu ki beni.
Yanından geçip çalışma masama oturdum, o da az önceki yerine geri oturdu. "Nasıl olduğunu merak ettim." Güzel yalan baba ama ben buna inanacak yaşta değilim artık.
"Öyle mi? Başka?" Şimdi asıl sebebini söyleyecekti.
"İşlerin nasıl gidiyor?"
"Gayet iyi."
"Ah, ne güzel, ne güzel. Annen seni çok özlüyor, ara sıra eve uğramalısın."
Bakışlarımı birkaç saniye samimiyetsizlik akan yüzünde gezdirdim. Gelmesinin asıl sebebini söyleyip de gitsin diye bekliyordum. Onu görmek beni daha da üzüyordu, sanırım. "Gerek yok."
"Babana bir şey ikram etmeyecek misin?"
"O kadar uzun süre konuşmayacağız. Neden geldin?"
Kaşları çatıldı. Muhtemelen şu an çok kaba ve saygısız olduğumu düşünüyordu, bunu şimdi dile getirebilirdi. Öyle de oldu.
"Görmeyeli saygısız bir adam olmuşsun." Alayla gülerken başımı salladım. İstediği gibi düşünebilirdi. Deri koltuğumda geriye yaslandım.
"Biraz paraya ihtiyacımız var. Biliyorsan eğer, yeni bir ev aldık, çok borca girdik. Zor geçiniyoruz. Evin borcunu direkt kapatabilir misin diye sormaya geldim."
"Kapatamam."
Neden böyle bir iyilik yapayım ki? Bu işe girişirken bana mı sormuşlardı? Veya işleri düşmedikçe beni arayıp sordukları mı vardı?
"Bu da ne demek şimdi?"
"Duyduğun gibi."
"Seni kimlerin yetiştirdiğini unuttun mu yoksa?" dedi iyice bana doğru dönerken. Yumruğunu sıkıyordu. Evet yine onlara borcum varmış gibi davranarak beni sömürmeye çalışıyordu.
"Ben kendi kendimi yetiştirdim, dünyaya gelmem dışında üzerimde bir hakkınız yok. Yanınızda barınma..." derken güldüm ve devam ettim. "Yanınızda barınma ücretini de doktor olduğum zamanlar benden misliyle aldığınızı unutmayın. Size ödemem gereken bir şey yok."
"Hadsiz!" deyip masaya vurdu ve ayağa kalktı. "Ne diyorsun sen!?"
Tepkisiz suratımla ona bakarken kapıyı gösterdim çenemin ucuyla. Daha da sinirlenmiş olacak ki iki eliyle masama vurup üzerime doğru eğildi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
silent voice
FanfictionPark Jimin aşık olduğu adamın gülüşünün sesini hiçbir zaman duyamadı.