Doğum günü gecesi yaşanan olaydan beri Jimin'in evden çıkması neredeyse yasaklanmıştı, yani ailesi ona bir şey olur korkusuyla çıkmasına izin vermiyordu. Çoğunlukla ilaçların etkisiyle uyuyordu. Neyse ki ailesi iyi insanlardı da; yanına sürekli gitmeme bir şey demiyor, aksine gelmem için ısrar ediyorlardı. Jimin benimleyken çok mutluymuş, bunu gördükleri için elimden geldiğince onun yanında olmamı istiyorlar. Elimden gelmediği kadar da olurdum.
Elimdeki çiçekleri camın önündeki vazoya yerleştirdikten sonra ellerimi çırpıp, tozları silkeledim. Yatakta oturan Jimin'e dönüp, "Çok güzel değiller mi?" dediğimde başını aşağı yukarı salladı yavaşça. Ardından kollarını hafifçe açtı ve avuç içlerini bana doğru çevirdi. Bu bana sarılmak istediği anlamına geliyordu. Ne zaman o böyle yapsa yanına gidip onu kollarım arasına alırdım. Yanına gidip ona sarıldım. Çoğu dökülmüş saçlarının kokusunu içime çektim. Saçlarını kazıtmamızı istememişti, yine de döküldüğünü gördükçe üzüldüğünü biliyordum.
Belli etmemeye çalışıyordu ama Jimin çok üzgündü. Bazen oturur hayat hakkında konuşurduk ve onun yaşamayı ne kadar çok sevdiğini bir kez daha anlardım. Her konuşmamızın sonunda bana, "Benim için yaşa," derdi. Ben bir şey diyemezdim.
Jimin giderse ne yaparım diye düşünmeye bile korkuyordum. Jimin'in olmadığı bir güne uyanma düşüncesi kalbimi sıkıştırıyordu. Bir gün yanına geldiğimde o güzel gözleriyle bana bakamayacak olmasını düşünmek beni bitiriyordu. Onu doya doya sevememiştim henüz, bu kadar erken bitemezdi her şey. Daha hiçbir hayali gerçek olmamıştı, dünyada kalıp yapması gereken çok şey vardı. Ölüme teslim edemezdim onu. Titrerdi ellerim.
Kollarımdan ayrılınca yanağına küçük bir öpücük bıraktım. Başımı pencereye doğru çevirdim. "Bugün hava bayağı güzelmiş," dedim dışarıya doğru bakarken. "Hı?" diye mırıldanırken de Jimin'e döndüm. Başını çevirip o da baktı. Kollarını belimden çekip, "Böyle güneşli havaları çok seviyorum," dedi. Gülümseyerek saçlarını karıştırdım. "Biliyorum, biliyorum. Bu yüzden galiba senin yanında her zaman bahardaymışız gibi hissediyorum."
Gülümsedi. Uzun zaman sonra gördüğüm en geniş gülümsemesiydi bu. Mutlu olmuştu sanırım.
"Her zaman böyle hissetmeni isterim."
Yanına oturdum. Hafifçe birbirimize döndüğümüzden, dizlerimiz birbirine değiyordu.
"Sen hissediyor musun peki, bahardaymış gibi?"
Gülümsemesi solarken bakışlarını kaçırdı. Benim de yüzüm ciddileşmişti, daha çok üzgün durduğuma emindim. "Bazen, hissediyorum," dedi bana bakmadan.
Birkaç saniye durup tekrar yüzüme baktı, bir şey söylememi istemiyormuş gibiydi. Gözleri gözlerimde takılı kaldı. Bir şey söylememi beklese gözlerime değil de, dudaklarıma bakardı. Gözlerimin en içine baktı. O günden güne can verirken, ben onun bakışıyla yeniden hayat buldum. Jimin, bana öyle güzel bakıyordu ki, sadece beni görüyormuş gibi hissediyordum.
Derin bir nefes aldı yavaşça, ardından gözlerini hafifçe kırparken yutkundu. Yorgun ellerini kaldırdı. "Gülüşünü görünce mevsimim bahar oluyor, gülüşünün sesini işitemediğimde ise kalbime kar yağmaya başlıyor. Sen ise; nadir gülen bir adamsın. Ben çoğunlukla kış mevsimindeyim, sonbahardayım... Bazen, bahardayım..."
Sözleri canımı yaktı, bir ok gibi saplandı kalbime her bir kelimesi. Nadir gülen bir adam olduğumu söylüyordu ama benim aslında hiç gülmeyen bir adam olduğumdan bir haberdi. Ben Jimin'in yanında hayatımda hiç gülmediğim kadar çok gülüyordum. Bir şey söylemek için dudaklarımı aralamıştım ki, ellerini tekrar kaldırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
silent voice
FanfictionPark Jimin aşık olduğu adamın gülüşünün sesini hiçbir zaman duyamadı.