Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
the honeysticks: Out Like a Light
"Delifişek Yayında."
"Yapacağın işi sikerler, deyip çekmek istiyorum şu kapıyı. Cinsiyetçi küfürlerden de nefret ediyorum, ağzım bozuk olduğu kadar kafam da bozuk. Hiçbiriniz anlattığınız insan değilsiniz ama merak etmeyin, ben de anlattığım insan değilim. En basitinden değil de en çok gözümüzün önünde duran bir meseleden bahsedelim. Mesela hayvanlar için sayfalar dolusu duyar kastıktan sonra önüne gelen tabağı afiyetle yemenden bahsedebiliriz ama yok ya, bahsetmeyelim. Kaldıramayacağın kadar büyük meseleler bunlar. Yok oğlum, bunlar benim canımı sıkıyor deyip kulaklarını tıkayabilirsin. Bunca zamana kadar yaptığın, ötesini bilmediğin tek eylem bu zaten. Ha dinlesen de anlamayacaksın, anlıyormuş gibi davranıp dolgu iki cümle kuracaksın. Ertesi gün yine aynı şeklini alıp, çürümüş kozanda bekleyeceksin. Ama merak ediyorsan bir git, Patsi'nin çiftliğini ziyaret et. Ne demek istediğimi ya da ne anlatmaya çalıştığımı o çiftlikte göreceksin.
Sonra al eline kumandayı, etrafında ne kadar boş ses varsa sustur. Elin paylaşma butonuna gitmeden önce yazdıklarını bir düşün, tart. Parmak uçlarından taşan nefretle geri alamayacağın bir yola girmeden önce dur ve düşün. Sen kimsin? Neredesin? Yaşanılan onca şeyin içinde tam olarak neredesin? Neden sinirlisin? Birileri, birilerinin ayaklarına tabure bırakıp boyunlarına da halat geçirmeden önce bu duyarlılığın neredeydi? Genç bir kız kapalı kapılar ardında son nefesini vermeden önce sen de onlar gibi değil miydin? O çok güvendiğin klavyen elinin altındaydı, ağzında türlü türlü küfürler vardı, bir de çok bilmişliğinle sağına soluna bakmadan sallıyordun. Perdesi çekilmiş pencerelerin ötesinde, genç bir oğlan avucunda haplar saklarken, sen nefretini ekrandan dışarı taşırmıyor muydun?
Yaşanan acının büyüklüğünü, derinliğini ölü sayısından tahlil ediyorsun. Bu düzenin içinde eskisi gibi üzülemiyorsun ama hedef gösterilmemek için birkaç şey yazman gerekiyor. Çoğunluk neyi savunuyorsa, senin de onun peşinden gitmen gerekiyor; bireysel kaygılar çekemeyecek kadar korkuyorsun kendinden. Benim de hatalarım, ufak tefek tökezlemelerim ve bazen de yokuş aşağı düşmelerim var. Kendimden nefret edişlerle, kendimi affedişlerle ve kendimi kaybedişlerle doluyum. Ama sen hâlâ anestezi altında, başkalarının ağzıyla konuşuyorsun.
Olmak istemediğin, dönüşmek istemediğin kim varsa şimdi aynada onları görüyorsun."
Boğazımdaki düğümler gözlerimde patladı; sanki yıllar olmuştu. Delifişek, yayına çıkmayalı, atar gider yapmayalı, küfür ettiği için kafasını kırmak istermiş gibi konuşmayalı yıllar olmuş gibi hissetmem ne tür bir denklemdi anlayamamıştım.
Kyungsoo, iç geçirerek, "Fena girdi," dediğinde, slytherin hanesinin yılanı, yere bakan yürek yakanımla da sanki yıllardır konuşmamıştım. Ben ne tür bir simülasyonun içindeyim lan diye bağırarak evrenden girip kendimden çıkmadan evvel bir sokak köpeğinin ayakkabımı yaladığını fark ederek ellerimi ensemde birleştirdim. Derin düşüncelere girmeyecek, kafamın motorlarını bozmayacaktım. Kararlıydım. Üstümden yılların ağırlığı kalkmış misali çok aydın cümleler de kurmayacaktım. Kyungsoo'nun evinin bahçesinde uzanarak, Delifişek'in yayınını dinlerken fıldır fıldır dönen gözlerimle gökyüzünü izliyor ve sokak köpeğinin ayakkabımı yalamasına çıtımı çıkarmıyordum. Yalasındı, ne önemi vardı, alt tarafı bir ayakkabıydı.