Güneş parıldayıp etrafa o sıcak gülümsemesini yayarken dışarıyı izleyip "Nasıl bir bahane bulupta okula gitmesem ?" diye düşünüyordum. Okulu seiyordum tabi, ta ki bir kaç serseri tarafından hırpalanıp yağmalanana kadar.
13 yaşında sıska bir çocuktum, onların karşısında hiç bir şansım olamazdı. Annemin bana seslenmesi ile kendime geldim.
"Aidan ? hadi ama geç kalıyoruz hayatım !"
Aşağıya inip cesaretimi toplayacak ve ona gitmek istemediğimi söyeleyecektim.
Yavaşça aşağı indim ve annemi ayakkabısını giyerken buldum. Üstümü bile giyinmediğimi görünce bana sinirli bir şekilde baktı. Bakışları beynimi delip geçtiğinde çekingen bir tavırla konuştum.
"Bugün okula gitmek istemiyorum."
"Neden ? hasta mısın yoksa ?"
"Hayır, sadece kendimi iyi hissetmiyorum ve bugün okulda önemli bir ders işlenmeyecek."
Kısa süren ama bana sonsuzluk gibi gelen bir süreden sonra annemin bana bağırmasını beklemiştim. Ama öyle bir şey olmadı.
"Tamam. Evde yalnız olacaksın, dikkat et. Yemek dolapta. Ben dokuz gibi evde olacağım. Çöpü dışarı çıkarmayı unutma hayatım."
Annem kapıyı kapatıp çıktığında oldukça şaşırmış ve sevinmiştim. Koca ev sadece bana aitti. Bütün gün oturup bilgiayar başında oynayabilir ya da çılgınlar gibi müzik dineleyebilirdim.
Ama ilk önce kahvaltımı yapıp, çöpü dışarı çıkarmalıydım. Dolaptan iki yumurta alıp birin kırdım ama tuhaf bir şey vardı. Bu yumurtadan kırmızı bir sıvı akıyordu. kırmızı sıvı aktıktan
sonra içinden yuvarlak ve her yeri o kırmızı sıvı ile kaplanmış bir şey çıktı. Annemin bulaşık eldivenlerinden birini aldım ve o yuvarlak şeye baktım. AMAN TANRIM!
Bu gözleri oyulmuş ve kana bulanmış bir civciv kafasıydı. Yumurtayı tencere ile çöpe atıp mutfaktan çıktım. Kafamı dağıtmak için çöpü atmaya gtmeliydim. En azından buradan uzaklaşmış olurdum.
Çöpü alıp dışarı çıktım ve konteynıra doğru yürüdüm. Çöpü attığımda karşıdaki iki evin arasında birini gördüm. Beyaz kapişonlu ve siyah saçlı biriydi. Uzaktan yüzü fazla anlaşılmıyordu. Oraya
bir kutu bırakıp şüpheli bir şekilde etrafa baktı ve koşmaya başladı. Kutunun ne olduğunu çok merak ediyordum. Oraya gitmemeliydim. Gitmemeliydim. Gitmeme- ayaklarım benden önce davranıp
karşıya geçmişlerdi. Her zaman ki gibi merakıma yenik düşmüştüm. Kutuya bakıyordum. Sanki "beni al ve buradan götür." diyordu. Onu kıracak değildim etrafa baktım ve kimsenin olmadığından emin olup
kutuyu aldım. Oldukça eski görünüyordu. Üstünde tuhaf işlemeler vardı. Koşarak eve gittim ama yol boyunca izleniyormuş hissine kapıldım. Eve girdiğimde kutuyu açmak için sabırsızlanıyordum.
Düzgün bir şekilde oturup kutuyu daha dikkatli inceledim. Üstünde bir yazı vardı. Heceleyerek bunu okudum. "Gülen Jack. Gülen Jack mi ?" Kutun yanındaki metal kolu gördüm ve yavaşça