Yazın son günlerine gelirken ben elimden geldiğince güneşli havaların tadını çıkarıyordum. Bir yandan yaklaşan bir düğün vardı. Seokjin ve Camilla evleniyordu. Bu haber Jisung'un sağa sola yuvarlanıp sızlamasına neden olsa da sonunda kalkıp yardım etmek zorunda kaldı. İlk defa bir arkadaşım evleniyordu ve heyecanlıydım. Genelde düğünleri sevmezdim. Ablamın düğünü benim için kabustu. Acaba Jungkook'un düğünü nasıl olmuştu? Görmediğime memnundum.Kendimi memnun olduğuma inandırmak için fazla zorluyor da olabilirdim. Kaldıramadığım düşüncelerdense üstünü örttüğüm bazı şeyler olduğunun farkındaydım. Bunun için kimse bana kızamazdı, ben bile kendime çok görmüyordum. Çünkü her ne kadar görmezden gelsem de yolun en sonunda gerçeğe başımı döndereceğimi bildiğim için yalnızca vaktimi bekliyordum. Ben, Maria ve Jungkook'a bakamayan ben, her bir araya gelişimizde sanki kendi kalbime saplarmış gibi onların saadetini izliyordum. Senelerce hayatımda yokmuş gibi davranıp görmezden geldiğim insanları, görmezden geldiğim evliliği artık izliyor ve durumun bu olduğunu kabulleniyordum. Başıma ağrılar saplansa da, iki büklüm olsam da bakışlarımı kaçırmayı artık kendime yakıştırmıyordum. Cesur olduğumu, yüzleşebileceğimi biliyordum. Yalnızca, bazen zamanının gelmesini beklemeliydim.
Bir yanım 'tüm hayatım böyle geçemez. böyle yaşayamam.' nidalarıyla beni sallasa da ne yapabilirdim ki? Ne zamanı geri alabilirdim, ne de uzaklaşabilirdim. Artık geriye gitmek, kendimi yalnızlaştırmak istemiyordum.
Maria'ya karşı hissettiğim yorucu duygulardan bile arınmak ister bir haldeydim. Onu kıskanmak, kendimi onunla kıyaslamak istemiyordum. Her seferinde parlak yüzüyle önümde duruyor, benimle konuşmaya çalışıyordu. Çabaladığının farkındaydım, onu kabul etmemi istiyordu ama utanıyordum. Ona karşı hislerimin olumsuzluğu onun etrafındayken bana huzur vermiyordu.
Düğün hazırlıkları yapılırken ilk günler yalnızca Taehyung ve ben vardık. Seokjin'in damatlığı ve diğer takımlarıyla ben uğraşırken Tae süslemeler için görevli kişilerin başında duruyordu. Jisung öğrencilerinden birisinin çok hasta olduğunu söyleyip gelmemişti. Bir gün görmesek yokluğunu hissediyorduk. Geldiği gün ise enerjimizi yükseltir, bizi neşelendirir derken oldukça durgun bir Jisung görmek beni şaşırtmıştı. Belli etmemeye çalışıyordu lakin gözümden kaçmamıştı. İlk fırsatını bulduğum anda sorsam da öğrencisinin hala iyileşmediğini, aklının orada kaldığını söylemişti.
Düğünden önceki davetler, arkadaşlar arasında eğlenceler, hepsi ayarlanmıştı. Jungkook ise fırsatını bulduğu anda geldi. Yarın akşam Seokjin'in bütün arkadaşları gelecekti ve sabaha kadar eğlenecektik. En azından Seokjin'in hayali bu yöndeydi.
Ertesi sabah erken uyandığımda güneşin doğuşunu izleyebileceğimi düşünüp yataktan kalktım. Kalın bir şeyler giyindikten sonra Seokjin'in annesinin bahçesine yürüdüm. Ilık rüzgar yanaklarımı okşarken önümdeki manzaraya güldüm. Pembe ve kırmızı güller iki yanımdayken ve gökyüzü en sevdiğim kehribar rengine büründüğünde yavaş yavaş yürüdüm. Dakikalar geçtikçe sanki bir hayalin içine dalmışım gibi her şeyi unuttum. Ellerimi yumuşak güllerin üzerinde gezdiriyordum.
"Jimin." Hemen arkamda duyduğum sesle irkildim ve elimi gülden aniden çektim. Arkama baktığımda Jungkook yalnızca ince bir gömlekle karşımdaydı. Yataktan yeni çıkmış gibi görünüyordu. Kısa saçları birbirine girmişti. Hasta olacaksın demek üzereyken ağzımı kapatıp dudağımı ısırdım. Gözlerimi kırpıştırıp odağımı ondan alıp gökyüzüne çevirdim.
"Ben de yürüyüş yapmak istemiştim. Seni görünce... rahatsız etmiyorumdur umarım." Durgun sesi bana istemsizce iç çektirdi. Kafamı iki yana sallayıp yürümeye devam ettim. Arkamdan geldiğini adım seslerinden anlıyordum. Görmezden gelsem de başaramadım. Kulaklarım rüzgarın sesine odaklanmak yerine ayakkabısının bastığı zemindeki çıtırdamalardan başka bir şey duymuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
'through my chest' jikook
Fanfictionkalbimin o kadar derinine inebilirsem ve tutarsam seni, tüm kalbimi yerinden sökerek çıkartabilirim ancak.