altı, ikinci bir şans

592 88 40
                                    

İyi okumalar🌹

Nefes alırken göğsümün normalden daha yavaş hareket edişi, göz kapaklarımın gözlerime açılmamak için yalvarır gibi batışı, vücudumun hareket etmeme isyan edişi... Sanki ruhum bedenimden ayrılmış da kendimi dışarıdan izliyormuşum gibi kendimi yatarken görebiliyordum. Bir ölüden farkım yoktu. Nerede olduğumu, ne durumda olduğumu bilmiyordum. Hayatta mıydım? Emin bile değildim. Sanki arada bir yerde sıkışmış gibi debeleniyordum. Duyduğum ses tonları yabancı geliyordu, yattığım zemin, soluduğum bu koku. Kulaklarım beni kandırır gibi piyano sesi duyuyordu bazen. Jungkook'un çalmasını en sevdiğim parçayı duyarken gözlerimin iki yanından istemsizce yaşlar akıyordu lakin silmek için ellerimi dahi oynatamıyordum. Bazen yüzüme sürülen serin bezin yumuşak dokusunu hissediyordum. Ama bir türlü tepki veremiyordum, açamıyordum gözlerimi. Sanki bir rüyada sıkışmış gibiydim.

Gözlerimi sonunda oynatabildiğimde kaşlarım da çatıldı. Derin bir uykudan uyanmış gibiydim. Gözlerim yavaşça açılırken ilk tanıklık ettiğim manzara karanlıktı. Gözlerim sonuna kadar açıldığında kafamı zorla yana çevirdim. Yatağımın başına bırakılan gaz lambasının verdiği hafif ışığa karşı gözlerimi kıstım. Aniden başıma saplanan acıyla yüzümü buruşturdum. Kalkıp etrafa bakmak istesem de hiçbir yerimi oynatamıyordum. Kuru dudaklarım ve boğazım su diye bağırıyordu bir yandan kafamın içinde. Ağzımı açıp seslenmek istesem de sesim çıkmıyordu.

Bir kapı sesi duyduğumda korkmuştum. Nerede, kiminle olduğumu bilmiyordum. Buraya nasıl geldiğimi bile bilmiyordum. Tek hatırladığım şey Yin'i dört nala sürerken köşkten son hızla uzaklaştığımdı. Sonrası yoktu. Gözlerimi açtığım ana kadarı silikti.

"Hey, uyanmışsın." Pürüzlü, yaşlı olduğunu anladığım bir ses duymuştum. Kafamı çevirmeme gerek kalmadan gözlerimin önüne gelen adam eğildi ve elini başıma koydu. "Bu ne uykusu böyle evlat." Adama öylece bakarken tek yapabildiğim kafamı iki yana sallamaktı. Ne kadar uyumuştum ki? Bilmiyordum.

"Çok zorlama kendini." Adam doğruldu ve yavaş adımlarla arkasındaki masaya ilerledi. Masanın üzerindeki yemek dolu tepsiyi eline aldı. Beni kaldırırken zorlansa da başarmıştı. Suyu dudaklarıma dayadığında kıtlıktan çıkmış gibi içmiştim suyu.

Bu yaşlı adamın kim olduğunu bilmiyordum lakin iyi biri olduğuna kanaat getirmiştim. Öyle ki günlerce yanıma gelip bana yemek vermişti ve ilaç içirmişti. Adamın anlattığına göre beni ormanda baygın bulmuş. Başım kanıyormuş ve fena ateşim varmış. On gün boyunca hiç uyanmamıştım. Bunları duyduğumda şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırmıştım. Attan mı düşmüştüm yine? Atın üstündeki halimi kesik kesik hatırlıyordum. Belki de gözümdeki yaşlardan önümü görememiş ve yere kapaklanmıştım. Sahiden hiçbir fikrim yoktu.

Adının Damien olduğunu öğrendiğim yaşlı adam beni iş yerinin arka odasında yatırdığını söylemişti. Bay Page Paris'in en seçkin terzilerinden olduğunu lakin yaşlandığından işinin de yavaşladığını söylemişti. Benimle konuştuğu zamanlarları sevmiştim çünkü gün boyu hareket kısıtlılığımla öylece yatmak iyi gelmemişti bana. Düşüncelerle kafayı yiyecek gibi oluyordum tek kaldığımda. Tavanla bakışırken aklıma kaçış nedenim geliyordu. Her şeyi kesik kesik hatırlamama rağmen o an aklımda net olan tek şeydi. Sanki beni her an öldürmeye hazırmış gibi bir saniyesi bile kaybolmamıştı.

Kaç gün geçtiğinden bile habersizken artık Bay Page ile konuşabiliyor ve biraz da olsa hareket edebiliyordum. Bay Page meraklı bir adama benziyordu. Öyle ki sürekli ağzını açıp bir anda kapadığını görüyordum. Bir gün dayanamayıp sormuştu sorusunu.

"Sana ne olduğunu hatırlıyor musun?" Boğazımı temizleyip başımı iki yana salladım. "Peki neden böyle kederlisin?" Yaşlı adamın günler sonrasında bana verdiği güven farklıydı. İstemsizce anlatmaya başlamıştım.

'through my chest' jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin