on üç, acıyı kabul et ve yanında taşı

615 75 29
                                    

Bu gece sanki öncekilerden daha karanlıktı, ayın önünü kapatan karanlık bulutlar yüzünden sokaklar binaların duvarlarında asılı lambalar olmasa zifiri karanlığa bürünürdü. Genç adam kapıyı hızla açıp kendini dışarı attığında soğuk hava yüzüne öyle bir çarptı ki titredi. Kapıyı kapatmadan son kez arkasını döndü. İçeriyi tam olarak görmüyor ama duymaya çalışıyordu. Tam olarak ne yapmak istiyordu bilmiyordu, yalnızca böyle çekip gitmek istemiyordu ama geçmişti artık. Çoktan adımını atmıştı dışarı. Kapıyı kapattıktan sonra eli bir süre kulpta kaldı. Yerdeki kar örtüsüne bakarken aklından bir sürü düşünce ve kelime geçse de her yer çok sessizdi, tıpkı kendi gibi, her şey sessizdi.

Tam karşısından gelen ayak seslerini duyunca hemen başını kaldırdı. Kendine gelmekte olan arkadaşlarını görünce kaşları şaşkınlıkla kalktı. Görmeyi beklediği son insanlardı. İkili gence yaklaştıklarında onlar da şaşırmışa benziyordu. Seokjin hemen öne atladı.

"Hey, ne işin var burada?" Sesindeki merak Jungkook'u bir an endişelendirdi. Ne cevap vereceğini bilemedi, daha doğrusu cevap veremedi. Şokta gibiydi, gözlerini kırpıştırıp boğazını temizledi.

"B-ben... Jimin'in nasıl olduğunu merak ettim." Seokjin kaşlarını tekrar kaldırdı.

"Öyle mi? Gelerek çok iyi düşünmüşsün dostum. Jimin çok sevinmiştir." Seokjin Jungkook'un omzunu ovuşturduğunda Jungkook kendine karşı duyduğu hayal kırıklığını iliklerine kadar hissetti. Gözlerini kırpıştırdığında birbirine batıyordu.

"Siz, siz neden geldiniz?"

"Ben Jimin'den kıyafetlerimi almaya geldim. O da bahanesi tabii. Beraber oturacağız." Jungkook kaşlarını çattı.

"Kıyafet?"

"Evet, kartopu oynadıktan sonra bana geldiğinde verdim. Sen Maria işe romantik bir akşam geçirirken ben Jiminimle yemek yiyordum. O gün bende kaldı." Seokjin elini kalbine koydu.

"Az önce yok sayıldım."

"Seokjin her zaman yaptığım şey, artık alışsan mı?" İkili gözünün önünde aptal tartışmasını sürdürürken Jungkook'un kafası iyice karışmıştı. Jimin hangi ara arkadaşlarıyla bu kadar yakın olmuştu? Ve en önemlisi bu onu rahatsız ediyor muydu? Cevabını verememişti.

"Hadi donduk burada. İçeri geçelim, sen de gel istersen, beraber sabahlayalım." Genç adamın omuzları iyice gerildi.

"Ben... babam beni bekliyordur. Zaten çok az süreliğine gelebildim." İkili başını sallayıp içeri girecekken Jungkook Seokjin'in omzundan tuttu.

"Jin, biz Jimin ile önemli bir şey konuştuk ve şu an biraz üzgün sanırım. Ona yardımcı ol." Seokjin önce kafası karışsa da sonra hızla başını salladı. Jungkook ikiliye el sallayıp koşar adımlarla salona geri dönerken fazlasıyla endişeliydi. Kalbi öyle hızlı atıyordu ki durup soluklanmak zorunda kalmıştı. Arkasına bakmadan koşuşturmuştu, bakmaya kuvveti yoktu. Hayatının her anını kendine düşman olarak geçirmişti ama şu an kendine beslediği öfke ve düşmanlık hiç tecrübe etmediği kadar fazlaydı.

Diğer tarafta da Jimin'in işyerine giren Seokjin arkaşını yerde iki büklüm görünce öyle koşmuştu ki saniyesinde yanında bitmişti. Jimin göğsünde birleştirdiği kollarıyla nefes almaya çalışırken Seokjin onu birkez daha bu halde görmenin endişesini yaşıyordu. Gece saçları yüzünü gölgelemiş, gözyaşlarını saklamak ister gibi tüm yüzünü örtmüştü. İçine attığı hıçkırıkları tüm vücudunu sarsarken Seokjin elini Jimin'in omzuna koyup ovuşturdu.

"Seokjin neler oluyor?" Jisung arkadan endişeyle konuşmuştu ama Seokjin duyamamıştı. Jimin'in kitlenmiş kollarını nazikçe açmaya çalıştı.

'through my chest' jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin