Geçen soğuk günlerin aksine daha ılık bir bahar havasında, kuş cıvıltıları eşliğinde bahçede oturuyordum. Bir önümde açılmış kağıda bir de önümüze koyduğumuz zambağa bakıyordum. Min'i oyalamak için başvurduğum son kozumu oynuyordum. Resim çizmek... Yaklaşık bir saat ne çizeceğinden emin olamadığı için dönüp durmuş, en sonunda çiçeğe karar vermişti.Doğum gününden bu yana üç gündür tüm zamanımı Min ile geçiriyordum. Bana sorarsanız onunla vakit geçirmek hem huzur verici hem de sabır sınayıcı bir durumdu. Bana her şeyi yaptıracağından o kadar emindi ki istekleri bitmiyordu ve evet, ben de hepsini yapıyor, gönlünü hoş tutmaya çalışıyordum. Jungkook'u o halde yatakta gördüğünden beridir saat başı onu soruyor, görmek istiyordu. Her ne kadar çocuk da olsa canının yanmasının ne demek olduğunu iyi biliyordu ki Min çok düşen bir çocuktu, ayrıca çok da duygusaldı. Onu kendime benzetmeden edemiyordum. Onunla özleşen bir yanım Min'e karşı çok hassastı.
Ablam ise söz verdiği gibi kardeşine bakıyordu, yanından yalnızca Min'e bakmak için ayrılıyordu. Benim aklımda olan gitmek, gözden kaybolmak iken ablamın ricası üzerine kalmıştım. Min'i oyalayabilecek tek kişi bendim.
Burada kalmanın zor yanlarından biri sürekli onun nasıl olduğuna bakma dürtümle savaşmaktı. Odaya girmeyi bile hiç düşünmezken inatçı yeğenimi yakalama arzusuyla kendimi odanın içinde bulduğumda ne kadar orada olmak istediğimi anlamıştım. Bu istek yüzünden bile orada olmamalıydım. Zaten düşündüğüm gibi yanında eşi varken bana ihtiyaç olduğunu sanmıyordum.
Tabii ki de onsuz olmazdı. Maria'yı endişeli, her şeyden habersiz bir şekilde eve gönderemezdim. Bizzat ben söyledim, ablam iyi yaptığımı söyledi ve Jungkook'un Maria'ya haber verdiğimize kızdığını da.
"Olmuş mu?" Gözlerimi kendi kağıdımdan alıp Min'in kağıdına döndüğümde yalnızca gülümsedim. Kendimi tutmazsam ağlayabilirdi. Yalnızca karalamış gibi duruyordu.
"Bence olmuş." Min oflayıp benim kağıdıma baktı.
"Ama olmamış, aynı değil ki!" Ara sıra ortaya çıkan çizim yeteneğimi yansıtmanın sırası olmadığını anladığımda yüzümü buruşturdum.
"O zaman bu senin olsun." Kendi kağıdımı Min'e uzattığımda küçük çocuk kendi kağıdını buruşturup attı ve kollarını göğsünde birleştirdi. Omuz silkip dudak burktu.
"Min... kötü mü hissettin?" Küçük çocuk başını salladı. Çimenin üzerindeki örtünün üstünde emekleyerek ona yanaştım ve saçlarını okşamaya başladım. Biraz yumuşadı ama kıpırdamamayı seçti.
"Bebeğim, bu senin ilk defa bir çiçek çizişin hım? Aynısı olmak zorunda değil, hepimiz bir şeylere yeni başladığımızda yapamayabiliriz. Ben bile yapamayabilirim."
"Sen bile mi?" Başımı salladım. "Ama Ko dayım nereden anlayacak çiçek olduğunu bunun? Hiç beğenmez ki!"
"Eminim çok beğenir, sen yaptığın için beğenir. Sevdiklerimiz için bir şeyler yaptığımızda, bir emek verdiğimizde onun mükemmel olması gerekmez. Sevdiğimiz insandan geldiği için zaten mutlu oluruz. Mesela sen bu kağıdı bana hediye etseydin ben çok mutlu olurdum ve odamın duvarına asardım."
"Gerçekten mi?" Küçük çocuğun umut dolu bakışları gözümü doldurmaya yetmişti. Bir an kendi çocukluğuma dönüvermiştim. Bilmeden çektiğim sancılar, kabul edilmek için verdiğim mücadeleler aklıma gelmişti. Min'in o mücadeleyi vermesine asla müsade etmeyecektim. Sevilmek için en iyisi olma zorundalığında hissetmemesi için onunla sürekli konuşacaktım.
"Gerçekten." Tam konuşacakken benden çıkmayan o ses ikimizi de şaşırtmıştı. Aynı anda arkamıza dönüp sesin sahibiyle karşılaştık. Kapıya yaslanmış bedenini harekete geçirip yanımıza doğru yürüdü. Kıyafetleri temizdi ve çok daha iyi görünüyordu. Onu böyle sağlam görünce içim rahatlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
'through my chest' jikook
Fanfictionkalbimin o kadar derinine inebilirsem ve tutarsam seni, tüm kalbimi yerinden sökerek çıkartabilirim ancak.