dokuz, bu sefer

703 85 36
                                    

Gidemiyorum.
🌹

Pencereye konan kuşa uzun uzun bakarken kesilen nefeslerimin küçücük hayvanın kanat çırpışları gibi attığını hissediyordum. Hızlı ama kesik kesik. O günden bu yana günde neredeyse üç kez kalbimi tutup öleceğimi sandığım oluyordu. Bakışları, sözleri aklıma geliyordu ve ben o anda dünyadan kopuyordum. Büyük bir boşluğun ortasında süzülüyormuşçasına anılarıma dalıyordum. Bu duyguların çıkışı yoktu sanki. Sıkışıp kalmışlığın verdiği çaresizlikle yaşamaya çalışmak da en zoruydu.

Gece rüyalarımı bile terk etmezken nasıl aşabilirdim onu? Bazen kendimi Maria'nin yerinde görüyordum, eve geldiğinde kollarımı omuzlarına doluyor ve dudağına bir öpücük bırakıyordum. Uyandığımda ise en kötüsüydü. Başımı yastığıma gömüp saatlerce ağlamak, günün ilk ışıklarında kıpkırmızı gözlerimle pencerenin kenarında oturmak artık rutinim haline gelmişti.

Pencereme konan kuşlarla da arkadaş oluyordum bu vesileyle. Her gün ekmek kırıntısı döktüğüm camıma hep aynı kuşlar konuyordu. Bir saniyelik de olsa gülümsüyordum. Kimseyle konuşmak istemediğimde ise fısıldayarak onlarla konuşuyordum. Ama çok kalmadan gidiyorlardı. Ben yine de devam ediyordum, yazmak için ellerimde gücüm bile yokken ona yazdığım şiirleri penceremden gökyüzüne fısıldıyordum.

"Temiz havaya daha sık çıkmaya çalış Jimin. Yeni ilacını yarın göndereceğim sana." Doktorun binbir lafından sadece sonuncusunu dinledikten sonra başımı salladım. Değiştirdiğimiz üçüncü doktor Damien amcanın arkadaşlarından birinin tavsiyesiydi. Önceki iki doktordan daha iyi ve ilgiliydi.

Doktor odadan çıktığında sırtımı yatak başlığıma yaslayıp derin bir iç çektim. Halsizdim ve midemde hiçbir şey tutamıyordum. O gün bana öyle bir çarpmıştı ki ayakta durmak bile zordu.

"-min!" Adımı son anda duyduğumda olduğum yerde sıçrayarak Damien amcama döndüm. "Evlat, fazla dalgınsın." Biraz duraksadı yaşlı adam. "Bilmediğim bir şey mi oldu?" Bu ay içerisinde defalarca sorduğu soruyu tekrarladı. Her ne kadar her şeyi paylaşmak istesem de sustum. Başımı yavaşça iki yana salladım.

"Soğuk aldım sanırım amca. Hiç halim yok." Damien amcama hiç açık vermeden yalan söylediğimde yaşlı adam kaşlarını kaldırdı.

"Bir üşütme bu kadar yıkabilir mi seni?" Damien amca doğrudan gözlerimin içine bakarken yutkundum ve gözlerimi kucağımdaki ellerime çevirdim. Yalnızca omuz silktim ki bu hareketime karşın başını salladı. Tek eliyle dizime dokundu.

"Senin için her zaman burada olduğumu biliyorsun. Biraz dinlen. İyi hissettiğinde dükkanı kapatır öğle yemeğimizi şöyle güzel manzaralı bir yerde yeriz." Damien amcama gülümseyerek başımı salladım. Yaşlı adam kapıdan çıktığı anda da yüzümdeki sahte gülümsemeyi bıraktım. Acı her yerdeyken nasıl gülümseyebilirdim?

Acı geçirdiğim kırk günün her gecesi daha da sarmıştı beni. Buna ben karar vermiştim, bir daha üstelemeyecektim bu duyguları, onu görmeyecektim ve her şey yoluna girecekti. En başından olması gerektiği gibi ben kendi hayatımla meşgul olacaktım. Peki neden böyle olmuştu, yanlış yaptığım bir şey mi vardı? Olması gereken bu değildi, azalması gereken bu acının git gide bana daha da zarar vermesi değildi.

Onu kollarımda istiyordum. Sanki bu acının tek ilacı oydu, beni iyileştirecek tek maneviyata o sahipti. Rüyalarımda da olduğu gibi gelecekti ve şakaklarıma kondurduğu bir öpücük bütün ağrılarımı alacaktı, bedenime sardığı kolları ayakta durmama yardımcı olacaktı. Bunları yalnızca hayallerimde görebilirdim. Jungkook'un bana olan sıradan düşünceleri beni ne ayağa kaldırabilirdi ne de acılarımı dindirebilirdi. Onun gözünde daha fazlası olamayacaktım hiçbir zaman.

'through my chest' jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin