sığmayan ne bu böyle içime?
Aklıma ardı ardına üşüşen anılar kollarımı kendime daha sıkı sarmama neden olmuştu. Evet, biliyordum, çok iyi biliyordum. Belki de yıllardır onun asıl kimliği, kim olduğunu, neden saklandığını çok iyi bildiğimden, onu çok iyi anladığımdan onu sıkı sıkı tutup bırakmamıştım. Bu o kadar tehlikeli bir histi ki, yaptığı her harekete "Bunu neden yaptığını biliyorum." etiketi yapıştırıp onu o an haklı çıkarmaktı. Onun acısını da onunla beraber yaşamak, onu tüm bu dünyanın yükünden uzaklaştırmak istemekti ve ben ne zaman bunu yapmayı denesem her seferinde omuzlarımdan tutulup ittirilmiştim. Her yerim yara bere içinde kalmıştı. Kendimi düşünemez olmuştum. Yeniden kalkmış, yeniden denemiş, yine itilmiştim. Her seferinde daha sert, daha acımasız davranmıştı bana. Bunları hatırlamak ne değiştirecekti, ben en başından beri tüm bunları bilerek yaşamamış mıydım zaten?
Karşılığını almayacağımı bildiğim halde kendimden fazlasıyla vermek istememiş miydim? Yalnızca istemekle kalmıştım, bunun da farkındayım. Hiçbir zaman uzattığım eli tutmamıştı. Bunun onu güçsüz, savunmasız göstereceğini düşündüğünü biliyordum. Bu Bay Jeon'un onda yarattığı algıların en beteriydi. Yardım alırsa, bir işi, yalnızca bir işi beceremezse, kendi başına ayakta duramazsa erkek olamayacağını, ailesine bakamayacağını söyleyip dururdu. O hali aklıma geldiğinde yüreğimde bir sızı hissettim. Gözlerinde o küçük çocuğu, çocukluk aşkımı bazen gördüğüm olurdu da nasıl üzülürdüm...
Her zaman güçlü kalamazdık, değil mi? Ne kadar çabalarsak çabalayalım, insan olmak, seven bir insan olmak böyledir. Sevdiğin insanın yanında güçsüz olmak istersin, bilerek bırakırsın kendini, onun seni tutmasını beklersin. Çoğu zaman kendimi elimde olmadan bıraktığım olurdu ama her seferinde kendim toplarlanırdım çünkü hiçbir zaman beni tutmamıştı. Bunun için şu an üzüldüğümden söylemiyorum. Kimse beni sevmek zorunda değil, değil mi? Kimse beni tutmak zorunda değil. Bana kendimin ne kadar güçlü olduğunu bu öğretmemiş miydi zaten? Belki de minnettar olmalıydım.
Ama böyle anlarda, tam şu anda tüm birikimim, iyi olmak için verdiğim tüm o çabalar gözümün önünden geçiyor ve emeklerime üzülüyorum. Çünkü onun gözlerinde görmek istemediğim, bana tüm gerçekliği elimin tersiyle ittirecek bir şeffaflık görüyordum ve hiç hoşuma gitmiyordu.
"Bir şey demeyecek misin?"
"B-ben... diyeceğim her şeyi dedim zaten." Sesimin titrememesi için çok uğraşmıştım.
"Jimin... Ben... çok... çok." Duraksamış ve gözlerini kapatmıştı. "Biliyorum, benden uzak olmak istiyorsun, evet anladığımı söyledim. Anlıyorum da ama... Çok bencilce davranıyorum değil mi?" Nefes verir gibi güldü. "Bazen... bazen her şeye sahibim, neden bunu yapıyorum diyorum. Sen olmasan hayatımda ne değişir diye düşünüyorum. Yanlış anlama sen beni hayatında istemediğin için böyle oldurmaya çalışıyorum ama.. ama..." Gözlerini ayaklarına çevirip çenesini kastı. "Özür dilerim. Ne yapıyorum ki ben?" Eliyle alnını ovalayıp arkasını döndü. Kendi içinde bir çatışmada gibi görünüyordu. Öne atılmak ya da onun için ne yapabileceğimi sormak istesem de öylece dikildim. O zamanlar artık eskide kalmıştı.
"Özür dilerim. Uzak durmamı istediğini biliyorum. Seni rahatsız edip duruyorum. Ama en azından birbirimizi tanımıyormuş gibi yapmasak mı? Yani... sana nasıl olduğunu sormam, ya da ne bileyim işte, en basiti sana bakarken bu hissi yaşamasam-"
"Suçluluk? Vicdan rahatlatmaya mı geldin bu seferde?" Yüzüme öyle bir bakmıştı ki bir an dediğime pişman olacaktım.
"Dediklerimden bunu mu anlıyorsun? Neden bu kadar saldırgansın bana karşı? Senden defalarca özür diledim." Ellerinin titrediğini farketmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
'through my chest' jikook
Fanfickalbimin o kadar derinine inebilirsem ve tutarsam seni, tüm kalbimi yerinden sökerek çıkartabilirim ancak.