🌹
Karın bitmek bilmediği günler benim için en güzel günlerdi belki de. Beyaz taneleri yanan ateşin yanına oturup seyretmek benim senelerdir eksiksiz yaptığım bir şeydi. Birkaç gündür doktor Hertz'in yanına uğruyor, oradan Angelie'yi görmeye gidiyordum. Angelie, Anna kendini toparlamaya başladığı için daha iyiye gidiyordu. Damien amcamın hizmetlilerinden yemek yapmalarını rica ettiğimde hemen kabul ettiler ve genç kızın ailesine yemekler, tatlılar da götürdük. Bay Darell'in gözünün bende olduğunun farkındaydım. Damadı olmamı hala istediği barizdi. Ama bunun düşüncesi bile bende korku, endişe ve panik yaratıyordu. Angelie'ye bu kötülüğü asla yapmazdım.
Seokjin ile karşılaştığımızda da hep sıcak karşıladı beni. Hatta her uğradığımda beraber çay içtik ya da bir şeyler atıştırdık. Seokjin'in sohbeti sahiden insanı rahatlatıyor ve dinginleştiriyor. Beni akşam yemeği için evine bile davet etti. Severek kabul ettim. Ona sormak istediğim her şey sürekli dilimin ucuna geliyordu ve ben her seferinde dilimi ısırıyordum. Aciz ve zavallı gibi görünmek istemiyordum. Gerçi görünmüyordum da tam manasıyla öyleydim. Jungkook'un gelmesini beklediğim ve onun gelmediği her gün bir parça kopuyordu içimden. Yaşıyordum, konuşuyordum, bazen gülüyordum ama içim cayır cayır yanıyordu. Nerede olduğunu, ne yaptığını sormak, hatta bırakın sormayı evini basıp hesap sormak istiyordum. Sonra ise ne kadar suçlu olduğumu düşünüp utanıyordum, geri çekiliyordum. Jungkook'un o gün sarhoş olduğunu hatırlayıp delirecek hale geliyordum. O sabah uyanıp geceyi hatırladığında pişman olup gittiği canlanıyordu gözümün önünde.
Ben de ne yapayım? Öylece oturup teslim oluyordum, her zamanki gibi. Her zaman çaresiz olduğum gibi şimdi de öyleydim.
Doktora gitmemin ilk haftası Bay Hertz kalp atışlarımda bariz bir problem görünmediğini ama yine de gelmeye devam etmemi söyledi. Seokjin'in ona anlattığı kadarıyla durumumu bilse de bana da neden böyle olduğumu sordu. Yaşadıklarımı yüzeysel bir şekilde anlattığımda dudakları ince bir çizgi halini aldı ve yavaşça başını salladı. Yine de bir hafta daha gelmemi söyledi. Emin olunması gereken ciddi bir konu olduğunu söyledi. Seokjin'in dediğine göre Bay Hertz durumun daha çok duygusal olduğunu düşünüyormuş.
Bu duygusal çöküş öyle bir illet ki uyutmuyor, yedirmiyor, huzur vermiyor insana. Hayatına sağlıklı devam edemediğinde bütün denge alt üst oluyor haliyle. Bütün hafta boyunca bunları dinleyip durdum. Çok haklı olduklarını biliyorum ama canımın acısını nasıl durdurabileceğimi bilmiyorum ki. İmkanı var mı onu bile bilmiyorum.
İşte ise bu hafta yeni müşteriler akın etti. Elimde yine bir sürü iş birikti. Hemen başladım, bir an önce bitirmek istedim. Sanırım bir sonraki günler planlanan birkaç tane davet içindi bu kıyafetlerin hepsi. Değişik geliyor ama Jueun teyzemin beni davetler için giydirme çabasını bile özlemiştim, ona dair her şeyi özledim. Sesini, ilgisini, sevgisini, şefkatli ellerini... Ablam, Mina, Jiyeon teyze, hepsi burnumda tütüyordu. Özlem dayanılmaz bir hal alıyordu bazen. Atıma atlayıp köşke doğru yol almak istiyordum ama cesaretim yoktu. Bana çok kızacaklardı, hele ablam olanları öğrenirse nefret ederdi benden.
Gözlerimi sıkıca yumup sandalyemde geri yaslandım. Saatlerdir oturduğum için canım acımıştı. Elimdeki kumaşı önümdeki masaya bırakıp ayaklandım ve gerildim. Sönmek üzere olan ateşi tekrar yaktım. Kapıdaki paltomu giyip şalımı sarındım ve dışarı çıktım. Bugün gökyüzü bembeyazdı. Sokaktan geçerken mis gibi kokunun geldiği pastaneye çevirdim adımlarımı.
"Jimin! Hoşgeldin." Siyah saçlı kadına gülümsedim ve içeri girdim. "Ne istersin?"
"Şu kurabiyelerinizden alabilir miyim?" Elimle gösterdiğim kurabiyeleri bir torbanın içine doldurdu ve elime verdi. Ödememi yaptıktan sonra kapıya ilerledim. "İyi günler Bayan Dior." Kadın gülümsedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
'through my chest' jikook
Fanfickalbimin o kadar derinine inebilirsem ve tutarsam seni, tüm kalbimi yerinden sökerek çıkartabilirim ancak.