Yoongi oppanın yanına gidip ona bildiklerimizi söylemiştik. En kısa sürede geri dönüş yapacağını söylemişti ve ardından da Jungkook beni evime bırakıp kendisi de muhtemelen evine gitmişti. Ertesi gün olduğunda ve okula geldiğimde ise Chaeyoung'a, Jungkook'u görüp görmediğini sormuştum. Üniversitenin terasına çıktığını söylediğinde ise teşekkür etmiş ve bilmem kaç kat merdiveni tırmanıp nefes nefese terasa ulaşmıştım.
Çok fazla merdiven çıkmak gerektiği için kimsenin tercih etmediği bir yerdi burası. Arada tek tük insan olurdu ve benim de ikinci çıkışım falandı. Aslında ilk seferden sonra bir daha buraya çıkmayacağım diye yemin etmiştim ama burdaydım işte. Ve sebebinin Jeon Jungkook olması pek şaşırtmamıştı.
Yüzüme vuran rüzgâr ile gözlerimi hafifçe kıssam da Nisan ayına girmiş olmamızdan dolayı olsa hava o kadar da soğuk değildi. Bakışlarımı kısaca terasta gezdirdiğimde kenara oturmuş ve sessizce etrafı izleyen Jungkook ile karşılaşmıştım. Derin bir nefes alıp yanına ilerledim ve onun gibi yere oturdum. Dizlerimi kendime çekip yanağımı yaslamış ve Jungkook'u izlemeye koyulmuştum. Onun ise kısık gözleri hâlâ dümdüz aynı yerdeydi.
"Ne yapıyorsun burada?" Sessizliği sorduğum soru ile böldüğümde kısa bir nefes çekti içine. "Kafamı boşaltmaya çalışıyorum." Dedi ardından. Hafifçe kaşlarımı kaldırdım. Bu seçtiği yol işe yarıyor muydu peki? Çünkü insan yalnız kaldığında ve uğraşacak bir şeyi olmadığında daha çok düşünürdü. "İşe yarıyor mu peki?" Yeniden mırıldandığımda sonunda gözleri beni bulmuştu. İçinde kimi zaman tüm evreni kimi zamanda hüznü barındıran gözleri... Onları resmetmeyi çok ve çok istiyordum.
"Pek yaramıyor sanırım." Verdiği cevap ile derin bir nefes almış ve gözlerimi yüzünde ki detaylarda gezdirmeye başlamıştım. En çok ona yakışan; kaşında ki piercing, elmacık kemiğinin üzerinde ki küçük yara izi, dudağının hemen altında ki güzel beni... Tanrım Jeon Jungkook... Onun hakkında ki en ufak bir detay bile mükemmel ötesiydi resmen.
"Kafanı kendini yalnız bırakarak boşaltamazsın Jungkook. Bir ilgi alanın falan yok mu? Ona yönelmeye ne dersin?" Gözlerimi yüzünde gezdirmeye devam ederken kurmuştum bu cümleleri. "Bir ilgi alanım..." Duraksadığında gözlerimi gözlerine çıkartmıştım fakat onun gözleri benim dudaklarımdaydı. Asla beklemediğim bu şey kalbimi öyle bir attırmıştı ki bayılacağımı düşünmüştüm. Fakat kendimi toparlamak için gözlerimi kırpıştırdığım esnada devam etti. "Var tabi ki." Dedi kuru bir sesle. Ne olduğunu sormak için önce kendime bir zama tanıdım. Çünkü o kadar heyecanlanmıştım ki boğazım kurumuştu.
"Nedir?" Diye sorabildim sonunda. Ve gözleri yeniden gözlerimi bulduğunda yakalanmış olmayı asla umursamadı. "Şarkı söylemeyi severim ve gitar çalmayı." Ah şarkı söylediğini duymak için her şeyimi verebilecek bir anın içindeydim. Ardından aklına sonradan gelmiş gibi kaşlarını kaldırdı ve ekledi. "Ah birde dans! Dans etmeyi de severim." İşte en çok ilgimi çeken şey buydu. Başımı yasladığım dizlerimden kaldırdım ve hafifçe büyümüş gözlerimle ona baktım. "Dans mı! Bende dans etmeyi çok severim." Bu heyecanlı halime hafifçe gülümsemişti. "Dans ettiğini görmek isterim." Söylediği şey ile gülümsemiştim. "Bende şarkı söylediğini duymak isterim." Dediğim ile gözlerini kaçırmıştı hafifçe.
"Ah bu beni oldukça gerer. Yapabilceğime emin değilim." Söylediği ile yerimde kıpırdanmıştım. "Hey ben senin yanında dans edebiliyorsam sende şarkı söyleyebilmelisin. Her şey karşılıklı. Bu konu da anlaşalım." Elimi de hafifçe uzatmış ve tutmasını beklemiştim. Önce elime bakıp şaşkın ve ufak bir kahkaha attı ardından başını yavaşça iki yana salladı ve elimi tuttu. "Anlaşalım madem." El sıkıştığımızda bende kısık bir sesle gülmüştüm.
Ellerimizi ayırdığımızda gülüşüm daha mutlu bir hal almıştı çünkü kafasını dağıtabilmiştim. Uzun süren bir sessizliğin ardından Jungkook hafifçe başını yana yatırmış ve gözlerime bakarken konuşmuştu. "Nereden çıktın karışma Lalisa Manobal?" Sorusu kalbimi tekletirken dudaklarım hafifçe aralanmıştı. Bunu yapmamalıydı işte. Beni umutlandırmamalıydı. Eğer bu iş bitince çekip gidicekse ya da arkadaş kalmaya devam edecekse aklımı bu şekilde durdurmamalıydı.
Bir kaç saniye gözlerine baktığımda dediği şeyden yine pişman değil gibi bakıyordu. Ama ben daha fazla dayanamıyordum. Bu yüzden olabildiğince açık olmaya çalışarak lafa girdim. "Bunu yapma Jungkook." Kurduğum cümle ile kaşlarını çattığında söyleyeceklerim yüzünden heyecandan bayılacak duruma gelmemi arka plana atmak çok zordu. Yine de elimden geleni yapıyordum. "Neyi?" Anlamadığını belli edercesine sormuştu bunu.
"Böyle cümleler kurma işte. Bir aptal gibi umut bağlıyorum Jungkook. Aklımdan çıkmıyorlar. Beni yanlış anlamaman için hep içimde tutmaya çalıştığım duygular açığa çıkıcak diye korkuyorum." İçten içe kalp çarpıntım ile savaşsam da cümleler gayet net dökülebilmişti dilimden. Fakat Jungkook gözlerini kıstı hafifçe ve hâlâ çatık olan kaşları ile bana bakmaya devam etti. Dudaklarını bir kaç kez aralayıp ne diyeceğini bilemezce yeniden kapattı. Ve en sonunda sertçe yutkunduğunu hareket eden adem elmasından anladım.
"Seni neden yanlış anlayayım?" Kısık bir sesle sorduğunda nasıl cevap vereceğimi bilmiyordum. Konu kardeşiydi ve yeniden onu aklına getirip canını sıkmak istemiyordum. Kafasını daha yeni dağıtmıştım, ama sessizliğim ile ısrarla sorusunu yeniledi. "Neden Lalisa?" Cevabını alana kadar soracağını anladığımda olabildiğince üstü kapalı bir şekilde açıklamaya çalışmıştım.
"Sana yardım etmek adına yanaşmışım ama aslında amacım farklıymış gibi düşünmemden çekiniyorum." Sesim hafifçe titremişti ama bu ağlayacağım için değildi. Gerginliğimdendi. "Ama öyle bir şey yok Jungkook. Gerçekten. En başından senin yanına gelmem en dürüst şekilde yardımcı olmak içindi." Yine kendimi açıklama ihtiyacı hissetmiştim çünkü yanlış anlaşılmak delicesine korkunç bir şeydi.
"Lalisa..." Adımı söyledi önce şaşkınca. Yüzünde ise garip bir ifade vardı. "Saçmalama." Dedi ardından ve gözlerimi kırpıştırırken buldum kendimi. "Seni artık tanıyorum tamam mı? Nasıl iyi bir insan olduğunu görüyorum. Asla böyle bir şey düşünmem. Hem zaten..." Yeniden duraksadı ve gözleri öyle bir baktı ki gözlerime bir kaç saniye nefes alamaz oldum.
"Duyguların karşılıksız mı zannediyorsun? O cümleleri sana bir arkadaş olarak kurduğumu mu düşünüyorsun?" Tanrım ne diyordu? Dalga mı geçiyordu yoksa ciddi miydi? Rüyada mıydım yoksa bu an gerçek miydi?
"Ne?" Şaşkınca dudaklarımdan dökülen ilk kelime bu olmuştu. Jungkook hafifçe gülümsedi ve başını yana yatırdı. "Neden şaşırdın Lali? Yaşadıklarına rağmen o parıl parıl parlayan gözlerine bakıp sana bir his beslememek mümkün mü sanıyorsun? Söylesene." Nefes alabildiğime ve yutkunabildiğime emin değildim ama yere koymuş olduğum elimin üzerinde hissettiğim parmakları dudaklarımdan titrek bir nefes kaçırırken yüzü bana yaklaşmıştı.
Nefesini dudaklarımda hissederken bakışlarım onun dudaklarına inmişti bile. "Jungkook..." Diyebildim sadece. Ve hemen ardından da dudaklarını dudaklarımda hissetmiştim. Öyle bir andı ki içimde bir patlama olmuştu sanki. Bana hissettirdiği bu şeyler çok fazlaydı, raydan çıkmış gibi hissediyordum. Dudaklarım üzerinde hareket eden dudakları daha önce hiç tatmadığım bir duyguyu yaşatıyordu bana. Jeon Jungkook ne kadar farklı olduğunu bu öpüşme ile yeniden ispatlanmıştı.
LK
Oh... bir baktım öpüşüyorlar. Garip bir bölümdü gerçekten. Ve jungkook gerçekten al kalbim senin olsun aslan parçası ya şaka mısın??
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fedora, lisgguk
Fiksi PenggemarLalisa, Jungkook'a kardeşinin katilini bulması için yardım etmeye karar verir.