Adresi söylememin ardından telefon yüzüme kapatıldığında tam anlamı ile transa girmiştim. Parçalanmış hissediyordum, yine güvenime bir darbe indirilmiş gibi geliyordu. Aslında bakarsak Jungkook'un sesini bana bu denli bir öfke ile yükseltmesini bu kadar dramalaştırmam bencilceydi.
Onun kardeşi ölmüştü ve tek istediği o adam ile yüzleşmekti. Asıl öfke, asıl kin onaydı. Ama ben çocuk gibi davranıyordum. Çocuk gibi mi davranıyordum? Yoksa travmalarım tarafından ele mi geçiriliyordum? Belki de her bağırtının ardından yüzüme patlayan tokatları hatırlıyordum. Ya da saç diplerimde ki acıyı. Bileklerim ve boynumda ki morluklar?
Bilmiyordum. Bilmiyordum ama içimde kırıklar vardı işte.
Uzun sessizliğimi artık dayanamayan Yoongi oppa böldü. "Lali kendine gel artık. Bir şey mi dedi sana?" Abi vari bir tavırla sorduğunda hafifçe silkilenip kendime gelmiştim. "Adresi söyledim. Oraya gidecek." Oturduğum yerden telaşla ayaklandığımda Yoongi'de aynısını yapmıştı. "Acale etmeliyim. Bende gitmeliyim ve ona engel olmalayım." Ne yapmam gerektiğini kendime anlatırken panikle dolmuştum. Travmalar ve kırgınlıkları unutmuş ve sadece Jungkook'a odaklanmıştm.
"Tamam sakin ol." Yoongi arkamdan gelip ayakkabılarını çoktan giymeye başlayan benim ve kendi montunu eline aldı. Önden çıktığımda kapının önünde ki arabasının yanına gitmiştim ve kilidi açtığında da hızlıca binmiştim. Yoongi oppa yanıma birip elinde ki montunu bana uzattı. "Giy şunu." Bir cevap vermeden montu üzerime attığında arabayı çalıştırmış ve hızlıca bildiği adrese sürmeye başlamıştı. Geçmek bilmeyen uzun dakikaların ardından adrese gelmiştik. Polis sirenleri mahalleyi aydınlatırken gördüğüm tanıdık simalar ile arbadan inmiş ve oraya koşmuştum.
Dahaca yanlarına varmadan hızla sordum. "Ne oluyor?" Tedirgin sesim ile hepsi bana dönerken hıçkıra hıçkıra ağlayan Chaeyoung kollarıma yapıştı. "Onu öldürecek. Lütfen bir şeyler yap Lalisa. İzin verme, engelle onu. Seni dinler, buna eminim, lütfen." Chae resmen yalvardığında kısa bir donma daha yaşamış hemen ardından bedenimi ele geçiren titreme ile başımı sallayarak onaylamıştım onu.
Binaya girmek için yöneldiğimde şeridin önünde ki polis anında beni durdurmuştu. "İçeri giremezsiniz." Dudaklarımı aralayıp itiraz cümlelrimi dizicek oldum ama yanımda ki Yoongi oppa hızlıca savcı kimliğin göstermiş ve çatık kaşları ile net bir şekilde konuşmuştu. "Benimle, kaldır şeridi." Polis eğildi ve mırıldandı. "Pardon sayın savcım." Hemen ardından yeniden dikleşip şeridi kaldırdığında hızla geçmiş ve apartmandan içeri girerek iki kat çıkmıştım.
Karşılaştığım iki polis bir evin giriş kapısında durmuş içeride ki Jungkook'u ikna etmek adına bir şeyler söylüyordu. Fakat dedikleri hiçbir şey onu bu işten vaz geçirmezdi. "Müsade edin lütfen." Mırıldanmış fakat onların kenara çekilmesine kalmadan aralarından geçerek içeri girmiştim.
Ve içeri girer girmez karşılaştığım şey Jungkook'un yüzü kanlar içinde kalmış adamın şakağına silah dayadığıydı... Zorla yutkundum ve titreyen sesim ile dudaklarımı araladım. "Jeongguk." İsmini işittiği anda bana dönmüştü. Çatılmış kaşları, nemlenmiş saçları ve yaşlarının elmacık kemiğine bıraktığı izlerle beraber. "Lalisa." Dedi o da. Onun da sesi titriyordu.
"Neden geldin?" Diye sordu ona doğru yavaş adımlar atmaya başladım ve sorusunu cevapladım. "Senin için, geleceğin için, biraz da bizim için." Cevabım onu duraksattı. Bakışları farklıydı. Karşımda ki kişi Jeon Jungkook değildi, kız kardeşi öldürülmüş ve öfkesi tarafından ele geçirilmiş genç bir adamdı. Sanki beyninin içinde bir başkası vardı, kelimeler ondan dökülmüyordu.
"Kendimden ve geleceğimden çoktan vazgeçtim ben." Kendimden dedi, geleceğimden dedi ama bizden vaz geçtim demedi. Şu ortamda bile kalbimi sıcacık yapan hareketine daha sonra sevinme kararı aldım. "Bizden? Benden? Hala vaz geçmedin değil mi?" Yüzüme baktı ve bir cevap vermedi. Aslında bu bile benim için yeterli bir yanıttı.
Ona doğru bir kaç adım daha attığımda bundan rahatsız olup beni durdurmaya çalışmamıştı. "Jungkook, bunu yapmamalısın. O herif ölmeyi bile haketmiyor. Bırak duvarlar arasında çürüsün işte." Başını hızla iki yana salladı. "Eğer öldürmezsem Ryujin beni affetmez."
Kaşlarım çatıldı hızla. "Hayır böyle düşünmemelisin. Aksine bunu yaparsan kızar sana Ryujin. Gençliğini mahvettiğin için affetmez. O senin katil olmanı istemezdi Jungkook." İkna cümlelerimin aklını karıştırdığını görebilmiştim yüz ifadesinde. Çatık kaşları, dolan gözleri... Zaten onun da böyle bir şey yapmak istemediğini ele veriyordu.
"Sen kötü biri değilsin, katil değilsin. Kendini böyle bir şey yapmak zorunda hissetme Jungkook." Elimi uzattım ona ve gözlerinin içine en samimi, en güven verici şekilde baktım. "O pisliği bırak ve kollarıma gel hadi. Tüm bu acıları dindireceğiz sevgilim. Birbirimizin ilacı olacağız. Gözlerinde öfkeyi değil tüm evreni görmek istiyorum." Sözlerimi dikkatle dinledi, bir süre kafasının içinde tarttı. Ardından titreyen ellerine hiç yakışmayan silahı adamın şakağından indirdi.
İçime derin bir nefes çekip gülümsediğimde kollarımı açmıştım. Attığı yavaş adımlar ile gelmiş ve resmen kollarıma sığınmıştı. Boynuma gömdüğü yüzü, iç çekişleri ile yüzümü acı ile buruşturmuştum. "Çok zor. Çok acıtıyor Lalisa. Çok fazla, dayanamıyorum, kalbimi söküp atmak istiyorum. Her gece rüyamda onun yüzüne görmeye alışamıyorum. Odasının önünden geçemiyorum. Özlemden ve acıdan öleceğim." Ettiği her bir kelime kalbime saplanan bir bıçaktı sanki. Kalbim kanıyordu, ölüyordu.
Jungkook dizlerinde derman kalmamışçasına yere çöktüğünde bende onunla birlikte çökmüş ve bedenini daha fazla sarmaya çalışmıştım. "Öldürmek istiyorum." Dedi. "Yakmak ve yıkmak istiyorum. Ölmek istiyorum." Son isteği benim için bardağı taşıran cümle oldu. Hıçkırıklarım kendini serbest bıraktığında başımı hızla iki yana salladım. "Deme öyle." Acıyla kurduğum cümleyi anlamadığını düşündüm ve kollarımı bedeninden çekip yüzünü kavradım.
Gözlerimin içine bakmasını sağladığımda tekrar ettim. "Bana bak, deme öyle Jungkook. Kendini öldürmekten bahsetme bana duydun mu?" Yaşlı gözlerine baktığımda acım arttı. Odaya birileri girdi, konuşmalar oldu. Fakat duymuyordum. Tek odağım yüzünü avuçlarım içine aldığım adamdı. "Özür dilerim." Diye fısıldadı. Anlamadığım için kaşlarım çatıldı hafife.
"Özür dilerim Lalisa. Seni ağlattığım için, seni korkuttuğum için ve sana bağırdığım için. Affeder misin beni?" Bir kaç saat önce parçalara ayrılmış kalbime bir yara bandı yapıştırdı o an. Belki izi kalacaktı ama iyileşecekti.
"Hiç kızmadım ki sana, darılmadım hiç Jungkook." Yalandı ama böyle bilmesi onun için daha iyiydi. Alnını alnıma yasladım. "Geçecek. Tamam mı? Her şeyi halledeceğiz." Başını sallayark onayladı beni ve bu onay ile dudaklarımızı birleştirdim.
Göz yaşalarımız aktı ve tüm szölerimizi, özürlerimizi dudaklarımıza mühürledi.
LK
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Liskook için duygu dolu bir bölümdü😖 jungkookumun canının nasıl yandığını elimden geldiğinde anlatmaya çalıştım, umarım anlaşılmıştır. Ve Lisa bağırmasından korkmasına rağmen onun için oraya gitti... güzellerim benim.
Yarın yeniden okullar açılıyor, bu yüzden umuyorum ki yakın zamanda yine görüşürüz. İnstagram hesabıma da gelin lütfen @/icelalisa.97 <33