•İmparator geri döndü•

3.7K 478 357
                                    


Dünkü bölümü okumayı unutmayın bebişler~

2 ay sonra

"Hannibal ad portas, Hannibal kapılarda anlamına mı geliyor?" diye sordu Jungsu elindeki Latince deyimler kitabına bakarken. "Aynen öyle, Hannibal'ın kim olduğunu biliyor musun?"

"Tarih dersinde işlemiştik. Pön Savaşlarıdaki en ünlü Kartacalı general. Ama bu deyim ne anlama geliyor, bilmiyorum."

"Bu deyim yaramaz çocukları korkutup uslu dursunlar diye kullanılıyor. Sınıflarda öğrenciler sussun diye öğretmen kapıda demek gibi bir şey." dedim elimden geldiğince basit bir şekilde açıklamaya çalışırken. Karmaşık da anlatsam Prens Jungsu çok zeki ve çabuk kavrayan biri olduğundan anlamakta zorluk çekmezdi. Şu iki ayda Latince'de çok yol kat etmiştik. 

Onun sayesinde zamanım eğlenceli geçiyordu. İmparator olmadığından bütün devlet işleri İmparatoriçe'ye kalmıştı. Seungmin de sürekli onun yanında olduğundan sıkılıyordum. Hatta neredeyse sıkıntıdan hastalanma raddesine geldiğimi bile söyleyebilirdim. 

"Hasta gibi görünüyorsun Felix. Neyin var?" dedi Prens yüzüme bakarken. Bana ismimle hitap ediyordu ve resmi olmayı sevmiyordu. Annesiyle bile resmi konuşmak zorunda olduğundan en azından benimle istediği gibi konuşmak istemesini normal karşılıyordum. 

"Ben de bilmiyorum." dedim kısık bir ses tonuyla. Son zamanlarda çok fazla zayıflamıştım ve yanaklarım erimiş, yüzüm içe çökmüştü resmen. Fazla bitkin ve bıkkın hissediyordum kendimi, tüm gün sadece uyumak istiyordum. Kızgınlığımın yaklaştığını biliyordum ama normalde böyle belirtileri olmazdı.

Belki de Hyunjin'i özlemenin etkisiydi, iki aydır ondan doğru düzgün bir haber alamamıştım. Savaş ne alemdeydi bilmiyordum ama ulaklar bir keresinde tıbbi destek ekibi çağırmak için gelmişlerdi. Muhtemelen çok fazla yaralı vardı ve tek temennim daha fazla hasar almadan hepsinin saraya dönmesiydi.

Birdenbire bir velvele kopmuş, sarayda bağırışmalar başlamıştı. "Dersi burada bitirelim." dedim ayağa kalkarken. Karmaşanın sebebinin ne olduğuna bakmam gerekiyordu. 

"Ben de gelebilir miyim?" dedi Prens yavru köpek bakışlarıyla bana bakarken. Sarıya çalan kumral saçları ve yeşil gözleriyle o kadar sevimli duruyordu ki reddedilecek gibi değildi. Ona uzattığım elimi tutunca beraber odadan çıkmıştık. 

Nöbetçi muhafızlara dönüp "Bu velvele de neyin nesi?" diye sordum. "İmparator ve ordumuz sınırdan geçmişler." 

"Ne?" diye sordum aynı anda hem şaşırmış hem de sevinçli bir tonda. "Nasılmış? Yarası var mıymış? Çok kayıp verdik mi?" dedim soruları art arda sıralarken. Muhafız bir şey bilmediğini söylemiş ve ben de Prens Jungsu ile birlikte oradan ayrılıp ana salona gitmiştim. 

"İmparator geri döndü" diye bağırıyordu haberci. "Lasombra Krallığı Eldarya İmparatorluğunun boyunduruğu altına girdi."

Sınırı geçmişse bir haftaya kalmaz geri dönecekti. "Abim mi geliyor?" dedi Jungsu sevinçle. Gülümseyip başımı salladığımda ellerini çırpmış ve etrafta zıplamaya başlamıştı. İnsanlar tuhaf tuhaf bakacak olmasa ben de sevinçten dans etmeye başlayabilirdim her an. 

İki ay boyunca diken üstünde oturuyormuş gibi hissediyordum. Her başımı yastığa koyduğumda "Acaba o ne halde? Yaralı mı? Dinlenmeye vakti oluyor mu? Çok fazla kayıp mı verdik?" diye düşünmekten gözüme uyku girmiyordu. İmparatoriçe bu konuda cidden haklıydı, oturup bir şey yapmadan eşinin savaştan dönmesini beklemek insanı delirtirdi. Neyseki zafer kazanıp dönmüşlerdi.

Aphrodite | HyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin