☆
Kahvaltıyı getiren Minjeong'a ve korkumdan kafasını dahi kaldırmayan Hyunjin arasında gidip geliyordu bakışlarım. Minjeong sofrayı kurduktan sonra servise başlamıştı. Ah, ne yazık... Koskoca valinin kızı benim gibi bir köleye(!) hizmet mi ediyordu?
Kahvaltısını yapan Hyunjin'i izlerken pek iştahım olmadığından tabağımdaki yemeği didikleyip duruyordum. Aklım hala ruh eşi olayındaydı. Deltaların ruh eşleri vitalar ya da üst omegalar olurdu genelde. Ki bu da çok nadirken onun ruh eşi ben olmuştum. İmparatorun ruh eşiydim. Ben.
Şimdi birbirine kördüğüm ile bağlanmış ipler gibiydik. Uzaklaşmaya veya koparmaya çalıştıkça daha da sıkılan bir düğüm gibi. Hislerimiz,hüzünlerimiz, gülüşlerimiz... Her şey aynıydı. Muhtemelen o da kızgınlıktaydı şu an. Becerebilseydim kurduyla iletişime bile geçerdim belki.
"Ne düşünüyorsun böyle derin derin?"
Sesiyle düşüncelerimden sıyrılırken gülümseyip "Şu ruh eşi mevzusu ile alakalı bir takım şeyler." dedim birilerinin duymasını isteyerek. Saçlarımı omzumun arkasına atıp çiçekleri göz önüne serdim. "Hala inanamıyorum böyle bir şey olduğuna."
"İnansan iyi edersin" demişti çatalını bir kenara bırakırken. Benim aksine o bu durumu çok sıradan bir şeymiş gibi karşılıyordu. "Çünkü o çiçekler de en az sana olan aşkım kadar gerçek."
Hayır çığlık atmayacağım.
Yapmayacağım bunu.
Elimle gülümsememi kapatırken bir yandan da kendimi zapt etmeye çalışıyordum. Her an üstüne atlayabilirdim ve o böyle sözler söyleyerek beni buna daha çok teşvik ediyordu. Sonra adım arsıza çıkıyordu işte!
Daha fazla burada kalırsam kendimi tutamayacağımdan emin olduğumdan gitmek için müsaade istedim. "İzninizle odama gidebilir miyim?"
"Kahvaltını yapmadın. Önce bir şeyler ye." dedi önündeki sofrayı işaret ederek.
"Yemek istediğim şey o değil." demek istesem de 'edebimi' koruyup "Teşekkür ederim ama pek iştahım yok." diyebildim. Kurduğu her cümlede Aklım çok başka yerlere gittiğinden bir an önce odama dönsem iyi olacaktı.
Üstüme başımı bir süre süzüp memnun olmamış gibi kaşlarını çattığında ben de kendime bakmıştım. Dünkü kıyafetlerleydim, yani çıplaktım. "Minjeong" dedi Hyunjin sarı çiyana dönerek. "Felix için kıyafet getir."
Hizmet et bana köle.
Minjeong odadan çıktığında dudaklarımı büzüp "Kıyafetim güzel bence, niye değiştiriyorum ki?" dedim yanına sırnaşarak. Yanımdan kayarak uzaklaştığında kaşlarımı çattım, yine kaçıyordu işte.
Ya ruh eşi olmuşuz daha neyin nazını yiyorsun be adam?
"Bu güzel kıyafet yuzunden başına pek de güzel olmayan şeyler gelecek de ondan." dediğinde o 'pek de güzel olmayan şeyler'in ne olduğunu düşünüyordum. Düşündüğüm şeyse eğer bana göre güzeldi.
Küsüp kollarımı birbirine kavuştururken ondan tarafa bakmıyor, Minjeong'un elbisemi getirmesini bekliyordum. Niye istemiyordu ki? Ne biçim kızgınlıktı onunkisi? Hiç etkilenmiyor muydu ya benden?
Birdenbire belimden tutulup çekildiğimde dengemi kaybettiğimden tutunacak bir yer aramıştım ve tabii ki Hyunjin'in koluna yapışmıştım. Beni sağ bacağına oturttuğunda ne yaptığını anlamadığımdan ters ters ona bakıyordum.
"Niye sinirlendin yine?" diye sordu gülerek. Çakıcaktım bir tane, görecekti neye sinirlendiğimi.
"Etkilenmiyor musun benden? Feromonlarım yeterli değil mi ya da güzel mi kokmuyor?" dedim aklımdan geçenleri bire bir söylerken. Kurtlar kızgınlıkta iken en ufak feromona karşı bile hassas olurlardı. Ama Hyunjin sanki hiç kızgınlıkta değilmiş gibi ya da değilmişim gibi davranıyordu. Omegamın düzeldiğini sanmıştım, hala eskisi gibi miydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aphrodite | Hyunlix
FanficTahta çıkacak olan Delta Prens Hwang Hyunjin ve hareminin gözde cariyesi Omega Lee Felix.