☆
Öğlen yemeği arası gelmiş, cariyelerden biri yemeğimi odama getirmişti. "Felix-shi, muhafızları kapıda göremedim?" dedi soru sorar bir tonda.
Halbuki sabah herkesin önünde söylemiştim muhafızları istemediğimi. Buna rağmen soruyor muydu?
"Kızgınlıkta olduğum için etrafımda yabancı kişilerin olmasını istemiyorum. Ben gönderdim." dedim gülümseyerek.
"Yine de bu tehlikeli." dedi yemeği tahta sofraya bırakırken. "Hekim ağrılarınız için ilaç yapmış, aç karna içsin dedi."
"Teşekkürlerimi iletirsin." deyip ilacın olduğu kaseyi aldım elime. Kasedeki hafif yağlı bir görüntüsü olan sıvıya baktım.
"Berbatmış bunun tadı." dedim yüzümü buruşturup kaseyi bırakırken. "Hekim bir yudum da olsa içsin dedi, kas ağrılarınız yatışsın diye verdi."
"Peki." dedim kaseyi tekrar elime alıp dudaklarıma götürürken. Cariyenin gözü pürdikkat üzerimdeydi. Ben kaseyi kafama dikmişken "Afiyet olsun" deyip çıkmıştı odadan.
Çıkması ile ağzımda tuttuğum iğrenç sıvıyı boş bir bardağa kustum. Minjeong ve valiyi konuşurken duyamasaydım kesinlikle bu planı yer, hapı yutardım. Ağzıma biraz su çalkalayıp tükürdüm. Kim bilir ilaç dediği şeyin içinde ne zehiri vardı?
Öncelikle hekimin de bu işin içinde olup olmadığını öğrenmem lazımdı. Haremden olmadığına emin olduğum o cariye hekime iftira mı atmaya çalışıyordu?
Zehirin bit kısmını ayırıp sakladıktan sonra sofrada kalan diğer şeyleri çöpe döküp çıktım odadan. Önce şifahaneye sonra kütüphaneye gidecektim.
Şifahaneye girip içerideki hekim ve hemşirelere selam verdim. Beni burada görmekten ötürü şaşırmışa benziyordu hepsi. "Bir şey mi oldu?" dedi aralarından bir erkek kaba bir ses tonuyla. Bazı hekimler cidden çok kaba olabiliyordu.
"Evet, sancılarım çok arttı da bana ilaç verebilir misiniz?"
"Keşke kendini gelmeseydin ama." dedi içlerindeki tek kadın. "Kızgınlıktasın, birini gönderseydin ben verirdim ilacı."
"Herkes yemek arasında."
"Anladım, sen odana geç. Biz ilaci yapip göndeririz."
Teşekkür edip ayrıldım şifahaneden. Demek ki bi alakaları yoktu; olsaydı 'Zaten ilaç göndermedik mi?' derlerdi.
Şimdi kütüphaneye gitmem gerekiyordu ama istediğim kitap muhtemelen sadece kraliyet kütüphanesinde vardı ve benim oraya giriş iznim yoktu. İznimi almak için rotamı Hyunjin'in odasına çevirmiştim. Yemek arası bitmeden görmem lazımdı onu, annesinin yanında dediklerinin intikamını alacaktım.
Hah kaçıyormuşum... Göreceğiz kimin kaçtığını.
Hyunjin'in odasına doğru yürürken kızgınlıkta olmama ve tonla feromon yaymama rağmen kimsenin bana bakmamasına hayret ediyordum. İmparatordan mı korkuyorlardı yoksa feromonlarımı sadece ruh eşim mi alıyordu?
Kapının önünde durduğumda muhafızlar bana şöyle bir bakmış ancak kapıyı açmamıştı.
"Suratıma öylece bakmaya devam mı edeceksiniz?" diye sordum karşılarında dikilirken. Tamam işlerini yapıyorlardı da ben de imparatorun ruh eşiydim yani!
"İmparator şu an yemek arasında. Odaya girmeniz yasak." dedi muhafızlardan biri. Kafasına taktığı o apaçi tipli miğferle onu ciddiye alacağımı falan mı sanıyordu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aphrodite | Hyunlix
FanficTahta çıkacak olan Delta Prens Hwang Hyunjin ve hareminin gözde cariyesi Omega Lee Felix.