☆
Gözlerimi araladığımda güneş daha yeni doğmuş, etrafı loş bir ışıkla aydınlatıyordu. Uyuduğum zamanın aksine şu an yatağımda yalnızdım ancak bu duruma şaşırmıyordum. Koskoca bir İmparatorluğu yönetirken her an yanımda olmadığı için ona kızmaya hakkım yoktu.
Tuhaf bir bitkinlik vardı üzerimde; belki aç olduğumdan ya da çok uyuduğumdan. Kızgınlığım da üzerine eklenince her şey daha da çekilmez bir hal alıyordu. Bense dün şahit olduğum konuşmayı düşünüp duruyordum.
Elimde bir kanıt olsa onları direkt olarak ifşalardım ama duyduklarımdan başka delilim yoktu. Bu yüzden önceliğim kendimi muhafaza edip bu süre içerisinde bir kanıt bulmaktı.
Bir suikast düzenleyecek olsalar, bunu ne şekilde yaparlardı?
Gözde cariyeler sıkı bir gözetim altındaydı, kaçırılmaları veya saldırıya uğramaları zor bir ihtimaldi. Kaldı ki eşi olan bir omegayı kaçırmak saçmalıktı çünkü mühür veya ruh eşi bağları sayesinde kolayca bulunurdu.
İhtimalleri göz önünde bulundurunca en kolay yöntem zehir gibi duruyordu. Basit ve risk oranı düşük. Önüme getirilen yiyeceklere ve getiren kişilere dikkat etmem gerekiyordu.
Kolay kolay alt edebilecekleri biri değildim ve o ikisi bunu, arkamdan kazdıkları kuyuya gömülünce anlayacaktı.
Yataktan kalkıp Elimi yüzümü yıkadıktan sonra gardıroptan güzel bir elbise seçip giydim. Odamda oturup ölümü bekleyecek değildim, onları telaşe edip planlarını alelacele gerçekleştirmelerini sağlamalıydım.
İnsanların uyanmasını beklerken zamanın geçmesi için yüzümle uğraşıp duruyordum. İtiraf etmeliydim ki kızgınlık döneminde normalden çok daha güzel görünüyordum. Bütün omegalar öyleydi; kızaran yanaklar, açılan göz rengi, şişen dudaklar, daha kıvrımlı ve dolgun vücut yapısı...
Aynadaki görüntüme gülümseyip çıktım odamdan. Ağrılarım hala devam etse de onları göz ardı ediyordum çünkü hiçbir sorun yokmuş gibi davranmam gerekiyordu. Herkes yeni uyanmış, cariyeler etrafta koşuşturup harem kahvaltısını hazırlıyorlardı. Jisung ise her zamanki gibi dikilmiş emirler yağdırıyordu. Neyseki artık gözde cariye olduğumdan böyle bir görevim yoktu. İstersek kahvaltımızı odamıza bile getiriyorlardı.
Gözdelerin odası üst katta olduğundan terastan aşağıdaki koşuşturmacayı izliyordum. Derken birinin arkadan yaklaşıp omzuma dokunması ile yerimden sıçramış ve trabzanlara yapışmıştım.
Minjeong'u görmemle gözlerimi devirip önüme döndüm. Yılan değil mi işte yaklaşıyor sinsi sinsi.
"Odandan çıkabilmişsin nihayet." dedi alaycı bir tavırla.
"Çok sevindin bakıyorum." dedim yüzüme sahte bir gülümseme yerleştirirken. Bugüne kadar gördüğüm en nefret dolu gözler ile bakıyordu bana. Bir şey demeden çekip gittiğinde ben de aşağıya indim.
"Günaydın" deyip gülümsedim karşıma çıkan cariyelere. Kısa bir günaydın faslından sonra "Bugün kahvaltıda beraber miyiz?" diye sordu içlerinden biri. "Evet." diye yanıtladım. "Tek başıma kahvaltı edesim gelmedi."
Cariyelerle beraber kahvaltı yaparsam şimdilik kurtulurdum. Hepimiz aynı yediğimiz için zehirlenme ihtimalim yoktu.
Sofraya oturduğumda birkaç cariye kendi arasında fısıldaşıp ara ara bana bakıyorlardı. Fark edilmediğini sanmaları komikti açıkçası. Ne konuştuklarını gayet farkındaydım çünkü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aphrodite | Hyunlix
Fiksi PenggemarTahta çıkacak olan Delta Prens Hwang Hyunjin ve hareminin gözde cariyesi Omega Lee Felix.