fifteen

33.9K 826 208
                                    

Calum Hood, bütün hisslerimi alt üst eden ve mantığımı öldüren kişi. Bunun tam olarak nasıl başladığı hakkında bir fikrim yoktu. Aslında Calumla yaptığım her şey hakkında şekilde bir fikrim yoktu. Bunları neden yaptığımızın ve bir anda neden bana bu kadar yakınlaştığının. Ama itiraf edilemez bir şekilde bunlar hoşuma gidiyordu. Belki bunları asla onun yüzüne söyleyemeyecektim, fakat bana dokunması hoşuma gidiyordu. Kulağıma fısıldaması ve beni sakinleştirmesi. Öyle bir hale gelmiştim ki arsız kelimeleri bile artık kulağıma arsızlıktan çok, çekici gelmeye başlamıştı.

Bunu ismi neydi emin değildim. Sürekli beynimin içindeki düşünceler gün yüzüne çıkmak istercesine çırpınıyordu ve ben onları daha ne kadar oylayabilirdim, emin değilim. Belki de bu sadece bir heycandı. Gizli ve riskli bir ilişki ve birazda kafa karışıklığı. Mükemmel üçlü ve günaha doğru giden bir yol. Bundan başka bir açıklama bulamıyordum. Olmayan bir ilişkiye ilişki demek bile saçmalıktı aslında. Birbirimizi birkaç kez orgazm'ın doruklarına sürüklemiştik ve hepsi bu. Ve birkaç tane kulağıma fısıldadığı o arsız kelimelerden. Hepsi bu kadardı ve ben bir an ne tür bir kadın olduğumu düşünüdüm. Aslında şu sıralar kadın olduğumdan bile şüpheliydim, çünkü hormonlu bir canavara dönüştüğümü hissediyordum. Yoksa kocamı, onun oğlu ile aldatmamın başka bir açıklaması olamazdı. Belki de vardı. Belki de bana biraz olsun vakit ayırsaydı ve benimle vakit geçirseydi bunlar olmazdı. Ama o bunun yerine sabahtan akşama kadar o evrakların başına geçiyor ve onlarla ilgileniyordu. Kelimelerin tam anlamıyla işiyle evli birisiydi. Lâkin öyle birisi olmasa asla Hood şirketi bu yerlere kadar gelmezdi. Ve bu şirkettin Adam'dan sonraki patronunun Calum olacağı gerçeğini kavradığımda midemden tekme yemişe döndüm.

O ismini bile bilmediğim grup tişörtleri ve yırtık pantalonların aksine, takım elbiseli bir Calum. Hafif yaşlı, gözlerinin kenarlarındaki kırışıklar meydana çıkmış, dolgun dudaklı ve gri kravatı ile mükemmeliyetçi Calum...

Mideme bir ağrı girdiğinde sıkıca gözlerimi kapadım. Parmakları bütün vücudumda harekete çıkmış gibiydi, oysaki onu gün boyunca görmemiştim. Sabah erkenden çıkmıştı ve hâlâ evde değildi. Onu merak etmemem gerekiyordu. Kiminle olduğunu ve ne yaptığını umursamamalıydım. Bana ne ki? Ama bir anda Anna ile olabileceği düşüncesi beynimi kemirdi. Ben ne zaman bu hale gelmiştim? Demek istediğim küçük bir çocuğu küçük bir kızdan kıskanacak seviyeye ne zaman düşmüştüm. Belki de bunlar bana ilk dokunduğundan beri oradaydı, fakat gün yüzüne çıkma cesaretleri yoktu.

Yataktan rahatsızca kıpırdandığımda, yatağın sağ tarafında bir ağırlık hissetim. Saat gecenin on ikisiydi ve Adam, işten yarım saat önce gelmişti. Bu sıralar yüzünü görmek imkansız gibi bir şeydi. Göz altlarındaki kırışıklıklar her zamankinden daha yoğun bir şekilde oradaydılar. Yatakta yerleştiğinde beni kolarının arasına çekerek sarıldı. Başımı göğsüne yaslarken, bir elimi omuzuna yerleştirdim. Kalp atışları yaşlı bir kalp için oldukça hızlı ve dengesizdi ama yine de kendimi Calum'un kalp atışlarını hayal etmekten alı koyamadım. Onunkiler sürekli sakin bir şekildeydiler. Tıpkı piyanodan çıkan bir melodik ses gibi. Derin bir nefes aldıktan sonra kendime bir güzel küfür etmeyi de ihmal etmemiştim. Tanrım, Adam'ın kalp atışlarını dinlerken, Calumunkilerini hayal ediyordum. Bu ne biçim şeydi böyle?

Adam, başımın üzerine öpücük kondurarak kokumu içine çekti.

"Seni ihmal etiğimi biliyorum" diye mırıldandı. Sıcak nefesi saç diplerimi okşuyordu. "Özür dilerim, özür dilerim miniğim."

Başımı göğsünden ayırmadan yukarı kaldırarak ona baktım. Başı aşağıya doğru eğik olduğundan yüzlerimiz birbirine gereğinden fazla yakındı. Sanki mümkünmüş gibi Adamın kalp atışları dahada hızlanırken, benimkisinde hiçbir değişiklik olmaması üzücüydü. Biraz daha yukarıya kaydığımda, dudaklarım çenesine temas etti. Nefesini dışarıya bıraktığını hissetim ama giçbir tepki vermeden beni izledi. Ne yapacağımı merak ediyor gibiydi. Dirseğimden destek alarak hafif doğruldum ve dudaklarımı dudaklarının üzerine yakınlaştırdım. Gözlerimi kapayarak dudaklarımın, dudakları üzerinde dans etmesine izin verdim ama bu dans tutkulu değildi. Sanki bir kız arkadaşımı dudağından öpüyormuşum gibi hissetim. Hiçbir his yoktu. Tamamen bom boştum ve bu boktan durumu onun anlamaması için bacağımı, bacağının üzerine atarak üstüne çıktım. Saç diplerini çekiştirmeye başladığımda ağzından bir inilti kaçtı. Nefes almak için ayrıldığım ve tekrardan öpeceğim sırada beni durdurdu. Ona kaşlarımı çatarak baktığımda nefesini düzene sokmaya çalışıyordu.

"Küçüğüm, bu yaşlı kalp senin enerjine yetişemeyecek kadar yorgun."

Alt dudağımı sarkıtarak ona baktığımda burukça gülümsedi. Ama söylediği şey doğruydu. Onun kalbi yaşlıydı ve asla benim enerjimle kafa ölçüşemezdi. Başımı tekrardan göğsüne yasladığımda "Sorun değil" diye mırıldandım. Sonrasında ise gözlerimin kapandığını ve derin bir uykuya daldığımı hatırlıyordum.

--
Adam'ı işe yolcu ettikten sonra odama çıktım. Masanın üzerindeki yarım bıraktığım kitabı elime aldığım sıra da kapı açıldı. Ve işte oradaydı. Dağınık saçları, uykulu hali ve şişmiş kırmızı dudakları ile karşımdaydı. Midemdeki sızı geri geldiğinde yüzümü buruşturdum. Artık ona bakmak bile canımı acıtıyordu. Okadar güzeldi ki... Üst dudağı kıvrıldığında bana doğru yürüdü. Kitap elimden düşerken onu yerden kaldırmak için hibçir harekette bulunmadım. Bu çocuk beni serseme çeviriyordu.

Yanıma vardığında parmaklarını bel boşluğuma yerleştirdi. Beni kendisine çektiğinde göğsü göğsüme çarptı. Ona dokunan bütün hücrelerim karıncalanmaya başlamıştı bile. Dudaklarını kulağımın üst kısmına sürttüğünde neredeyse bayılacaktım.

"Seni özledim." Gözlerim kapandığında yüzümü boynuna gömdüm. Bir yanım bu kadar aciz olmamdan nefret ediyor, diyer yanım ise ona teslim olmamı söylüyordu. Dudaklarım sıcak tenine değdiğinde kokusunu içime çektim. Bu kadar mükemmel olmayı nasıl beceriyordu?

"Akşam eve neden geç geldin?" diye istemezice bir soru sordum. Asıl olmam gereken soru akşam eve hiç gelmiş miydi? Bunu merak ediyordum çünkü Anna ile olmadığını söylemesine ihtiyacım vardı. Saçlarımın üzerindeki dudakları kıvrıldığında beni kendisine dahada çok çekti. "Ufak bir işim vardı."

Bana her şeyi anlatmasını istiyordum ama bunu yapmayacağı bariz bir şekilde ortadaydı. Bunu boş vererek boşta kalan ellerimi beline yerleştirdim ve ona sarıldım. Bunun için benimle dalğa bile geçebilirdi ama şuansa pek umrumda olduğu söylenemezdi.

"Akşama tekrar geç geleceğim" dediğinde ses tonundaki imayı anlayamamıştım. Ona hâlâ sarılmaya devam ederken "Neden?" diye sordum.

"Çünkü sadece eve geç geldiğim zamanlarda bana bu şekilde sarılıyorsun."

Kızardım. Başımı boynuna gömerken dudaklarım kıvrılmıştı ama hiçbir şey söylemedim. Dudakları boynumda gezintiye çıktığında neredeyse kendi ismimi bile unutacaktım.

"Sana aldırdığım o siyah elbise hâlâ sende mi?" diye bir soru yönelttiğinde başımı olumlu anlamda salladım. Alış veriş merkezinde bana aldırdığı elbiseden bahsediyordu. O zaman ilk defa elleri vücuduma dokunmuştu.

"Onu akşama giy, seni bir yere götüreceğim. Yalnız kalabileceğimiz bir yere." Ah, Calum ve imaları. Ama şimdi bunu düşünmenin sırası değildi. Asıl düşünmem gereken şey Calum'un beni bir yere götürecek olmasıydı. Peki ya Adam?

"O elbise çok kısa" dedim itiraz edercesine. Dilli köprücük kemiğimin üzerinde gezindi.

"Desene o elbiseyi üzerinde yırtmak daha kolay olacak."

"Ne?" Şaşkınlıkla ona baktığımda beni tekrardan kendisine çekerek, yüzünü saçlarıma gömdü. Gerçekten bunu yapacak mıydı?

"Şşş, bunları fazla düşünme. Akşama 22:00'da hazır ol yeter." Son kez şakağımı öptükten sonra kolları benden ayrıldı. Birden boşluğa düşmüştüm sanki. Kendime kızdım. Onu bu kadar yüceltmemeliydim.

"Peki, Adam?"

"Akşama evde olmayacak."

Ve başka bir şey demeden kapıdan çıkışını izledim.
---
Hey.
oy ve yorumlarınız için teşekkür ederim.

Step MomHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin