twenty

29.4K 807 212
                                    

AMANDA

Ben sanırım aşık olmuştum ve bunu kendime itiraf ettiğimden beri iyi değildim. Yaklaşık dör saatir yatağa oturmuş ve durmadan düşünmem ne kadar sağlıklıydı bilmiyordum, fakat olduğum konumdan sırtım ve boynum hiç memnun değildi. Sürekli kendime aşık olmadığımı tekrarlıyordum. Bu saçmaydı. Nasıl olurda kocamın oğluna aşık olurdum ki? Ama olmuştum işte.

Ben, Calum Hood'a geri dönülemez bir şekilde aşık olmuştum ve ne bok yiyeceğimi bilmiyordum.

Bacaklarım karıncalanmaya başlamasıyla yataktan indim. Oysaki planlarımın arasında sabaha kadar oturmak, ve düştüğüm berbat duruma ağlamak vardı. Aslında gülmeliydim, çünkü bu komikti. Olaylar üçlü bir şekilde ilerlerken, kendimi bir aşk çemerinde hissetmemem elde değildi. Fakat bütün hissettiklerim gibi bu hissettiğim şeyde yanlıştı... Çemberin oluşması için birbirimizi karşılıklı sevmemiz lazımdı. Oysaki Adam beni severken, bense Calum'u seviyordum. Peki Calum kimi seviyordu? İşte orası yanıtlanamaz bir soru.

O, kimseyi sevemezdi. Kalpsizin tekiydi ve insanların duygularıyla oynamaktan başka hiçbir bok yapmıyordu.

Onu delicesine sarhoş olduğu akşamdan beri görmemiştim. Aradan sadece iki gün geçmesine rağmen onu görme ihtiyacı ile dolup taşıyordum. Bir insandan bu kadar nefret ederken aynı zamanda bu kadar sevmem adil değildi. Tanrı beni sınıyordu ve ben onun sınavından kalacaktım. Salona vardığımda kanepeden birine oturdum. Cumartesi günü ilk defa bu kadar sıkıcı geliyordu ve ben her zamanki gibi kendimi yalnız hissediyordum. Bacaklarımı kendime çekerek, dirseğimi yastığa dayadım. Bu kocaman evde tek başımaydım. Her zamanki gibi diye geçirdim içimden.

Calumdan nefret etmem gerekiyordu. Yüzünü gördüğümde iğrenmem veya ona tokat atma isteği ile dolup taşmam gerekiyordu. Üstelik bana yaptıklarından sonra. Bense onun yaptıklarından sonra sadece ona aşık oluyordum. Üstelik yavaş yavaş. Her geçen gün sevgimin arttığını ve beni yok ettiğini hissediyordum. Her geçen gün başkalarına karşı buzlaştırdığım kalbim eriyordu, yok olmak üzere. Bunlar benim yüzümden olmuştu. Eğer ona izin vermeseydim bunlar olmayacaktı. Çünkü onun dokunuşları uyuşturucu gibiydi. Bir kere o güzel duyguyu hissettiğinizde sürekli hissetmek istiyordunuz. Bunun sizi yok edeceğini bildiğiniz halde yapmak istiyordunuz bunu.

Kapının kilit sesini duyduğumda düşüncelerimden çıktım. Adam olamazdı, çünkü daha saat erkendi. Üstelik o sabahtan önce eve anca geliyordu. Ayaklarımı kanepeden sarkıtarak oturur konuma geldim. Anahtarlar, çangırdayarak düştüler ve ben Calum'un geldiğini anladım. Nefesim daraldığında derin bir nefes alma ihtiyacı ile dolup taşmıştım. Anahtarlarını anahtarlığa asmak yerine her zaman oraya buraya fırlatırdı ve ortaya her zaman bu ses çıkardı.

Lanet olsun. Az sonra buraya gelecekti ve onunla tekrardan yüz yüze gelecektim ve belki de konuşmak zorunda kalacaktık. Ona aşık olduğumu anlayacak diye ödüm kopuyordu. Bu merdivenleri salonun içine yapmak hangi akılsızın aklına gelmişti ki?

Masanın üzerindeki duran dergiyi elime alarak rastgele bir sayfa açtım. Gözlerimi birkaç resimde gezdirdim ama okumadım. Amacım, ona meşgul olduğumu göstermekti. Belki böylece benimle konuşmazdı.

''Amanda?'' Siktir. Özlediğim sesi, uyuşturucu misali ruhuma işledi. Başımı dergiden kaldırarak umursamaz görünmeye çalıştım. ''Ne var?'' Kızarmış gözlerini görmemle duraksadım. Ağlamış mıydı? Sadece çok içmiş olmalıydı. Gözlerimi dağınık saçlarında, ardından çökmüş yüzünde gezdirdim. Bu sıralar sürekli içiyordu. ''Biraz konuşabilir miyiz?''

''İşim olduğunu görmüyor musun?'' Gözlerimi ondan kaçırdım çünkü ona herkese baktığım gibi bakmadığımın farkındaydım. Baygın bakışları üzerimdeydi. ''Bana daha çok işsizlikten, iş çıkarmaya çalışıyorsun gibi geldi.''

''Ne istiyorsun?'' diye sordum. ''Sadece konuşmak.''

Ona tekrardan baktım. Yanıma yaklaşıyordu ve onunla yakın mesafe de bulunmak isteyeceğim son şey bile değildi. ''Üzgünüm'' dedim. ''Beni fahişelerle aynı konuma koyan kişilerle konuşmak pek hobilerimin arasında yer almıyor.''

Beni umursamadan her zaman oturduğu tek kişilik koltuğa oturdu ve en büyük hobisini yaptı. Ayaklarını masanın üzerine koydu. Artık bunu sırf beni kızdırmak için yaptığını düşünmeye başlamıştım. ''Seni fahişe yerine koymadım. Eğer öyle yapsaydım: Sana kıyafet bırakmazdım.''

Yerimden rahatsızca kıpırdandım. ''Ne yani?'' diye sordum. ''Bana kıyafet bıraktığın için sana teşekkür mü etmeliyim?'' Hala böyle birisine nasıl aşık olduğumu aklım almıyordu. Kesinlikle delirmeye başlamıştım. Üstelik ağzından çıkan her kelime, mideme yumruk misali iniyordu.

Sessiz kaldığında cevabımı almıştım. Sessizliği bana en büyük cevabı veriyordu. Aya kalktığımda benimle birlikte ayağa kalktı. İri elleri bileğimi yakaladığında irkildim. Aramızdaki boşluğu kapatıp, beni kendisine çekti. Ben daha ne olduğunu kavrayamadan, dudaklarını dudaklarımın üstünde hissetmemle kavradıklarımı da unuttum. Ve beni öptü. Öyle kırılgan, öyle naifti ki öpücükle birlikte ruhum parçalara ayrılarak etrafa saçıldı. Bileğimi kavrayan eli gevşeyerek belimdeki yerini aldı. Dudakları, sakin bir şekilde titreyen dudaklarımın üzerinde dans halindeydi. Gözlerim kapalıydı, çünkü açarsam bütün büyü bozulacaktı ve ben rüyadan uyandırılacaktım. Hala kapalı olan dudaklarımın üzerine üç beş öpücük kondurdu. Dilini dudaklarımın arasına değdirdiğinde, dudaklarım kendiliğinden aralandı ve ona istediği şeyi verdim. Kalbimin nerede olduğunu bilmiyordum. Onu artık hissedemiyordum ama az sonra bayılabilirdim. Dillerimiz birbirini bulup ateş ve barut gibi birbirine karışırken, üst dudağımı dudaklarının arasına alıp hafifçe emdi. Ve ben biliyordum ki: Bu yanlış ve yasaktı. Titreyen ellerimi göğsüne koyarak onu ittirdim ve sendeledi. Gözleri hala kapalı bir şekildeyken bana çok fazla yakındı.

Elini yüzüme koyarak elmacık kemiğimi okşadı. ''Lütfen'' diye fısıldadı. ''Bunu yapmama izin ver.'' Dudaklarımın üzerine çarpan sıcak nefesi sayesinde titriyordum. ''Neyi?'' diye sordum. Sesim alaydan çok, titrek çıkmıştı. ''Beni tekrar kullanmana mı?'' İkinci kez bunu kaldıramazdım. Boşta kalan diğer elini diğer yanağıma koydu. Gözlerimi kapattım. ''Seni öpmeme izin ver,'' diye tekrarladı. Yüzümü okşayan ellerini yok saymaya çalıştım. Amacını çözemiyordum. ''Bir şeyden emin olmam gerek.''

Ellerimi göğsüne koydum. Elimin altındaki kalbi, özgür olmak istercesine çarpıyordu. Kalp atışının ritmiyle boğazımda bir düğüm oluştu ve bu sırada Calum, beni tekrardan öptü ve ben buna izin verdim. Salağın tekiydim. Biliyordum, fakat ruhsal ve fiziksel olarak ona karşı koyamayacak durumdaydım. Eli bel boşluğumdan beni kavrayarak, kendisine bastırdı. Ve ben elimden geldiğinde ona karşılık verdim. Dudakları benimkilere karışırken şimdi daha sert, daha haşindi. Ve benim artık çiğerlerimde nefes kalmamıştı. Ellerimi yanaklarının iki yanına koyup, yüzünü kendimden uzaklaştırdım. Derin soluklar çekip, seslice soluklanırken, parıldayan kahvelerine baktım. Ve ardından o ilahi sesi tüm güzelliği ile fısıldadı.

''Ve ben onca zamandır düşmeyeceğimin zırvalıklarını yaparken, çoktan düştüğümden haberim bile yokmuş.''

--

Calum'un son söylediği cümle İngilizcede kelime oyunu gibi bir şey. Fall in love gibisinden.

Ve birkaç bölüm sonra bu hikayenin final olacağını da kim söylemiş.s


Step MomHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin