Keskin ve sert bir doku canımı yakarken, rahatsızca kıpırdandım. Ama bu kıpırdanış dudaklarımdan titrek bir iniltinin dökülmesinden başka bir şeye yaramamıştı. Bulunduğum yerin neresi olduğunu anlayamıyordum. Gözlerimi açmaya çalıştığımda, açılmadı. Başımı çevirip doğrulmaya çalıştım. Ancak o an fark etmiştim, ellerimin başımın üstünde ince bir iple bağlı olduğunu. Ve tabii gözümdeki bandı da fark etmem uzun sürmemişti.
Karanlık her tarafımı esir almışken, ağrıyan başımı altındaki yastığa geri bıraktım. En son hatırladığım kadarıyla, yüksek bir yerlerden düşüp başımı da bir kayaya sertçe çarpmıştım. Sağ kaşımın üstü feci şekilde zonkluyordu. Eminim mosmor olmuştu. Zaten kötü olduğunu bilmem için ağrısının şiddetini bilmem yeterliydi. Ve haddinden fazla acıyordu.
Başımın ağrısının geçmesi için biraz durup bekledim. O arada da etrafı dinleyip nerede olabileceğimi anlamaya çalışıyordum. Umarım tekrar adamların eline düşmemişimdir diye düşünürken, dışarıdan bir çıtırtı duydum. O kadar kısıktı ki, sessizce durup dinlememiş olsam duymayacaktım bile.
Kulaklarım az önce duyduğu sesi tekrar duymak için hareketlendiğinde, ses yoktu. Hatta az önceki sesi kendim uydurmuş olabilirim diye düşünmeye bile başlamıştım. Hafifçe yerimde kıpırdanıp ellerimi çözmeye çalıştım. Ama değil çözmek, öyle bir şekilde bağlamıştı ki her kim yaptıysa, ayaklarım bağlı olmamasına rağmen ellerimin bağlanma şekli yüzünden doğrulamıyordum.
Nerede ve kim tarafından alı konulduğumu bilemeden öylece beklemek çok can sıkıcı ve stresliydi. Acaba ne kadar zaman geçmişti ben baygınken?
Dışarıdan duyduğum kuş sesleri sabah olduğunu kanıtlıyordu. Hafif esen rüzgarın değdiği yapraklardan çıkardığı hışırtı kulağıma gelirken, bir çıtırtı daha işittim. Bu sefer dışarıda birinin olduğuna emin olmuştum. Yerimde kıpırdandım ama işe yaramadı. Acaba yardım istesem, bana yardım edebilecek biri var mıydı dışarıda diye düşünürken, bulunduğum yerin kapısı büyük bir gürültüyle açılmıştı.
Beklemediğim bir anda gelen yüksek sesle yerimde irkilirken, kimin geldiğini anlamak için ses çıkarmadım. Tenime değen soğuklukla ürperdiğimde, üzerimin hala çıplak olduğunu ve dışarının da yeni yeni sabaj olduğunu anlamıştım. Sabahın ayazı tenimi keskin bir soğukla yalayıp geçerken, hala kapanmayan kapıyla kumaşın altından kaşlarımı çattım.
" Kimsin? " Yakalandığım andan beridir su verilmediği için, kuruyan boğazımdan çıkan kelime kulağıma bile zar zor ulaşmıştı. Sesimin çatallı ve kırık çıkması yüzünden kendime gelmek için boğazımı temizleyerek yutkundum. Ama ağzım o kadar kuru kalmıştı ki, boğazımı ıslatıp rahatlatacak kadar bile tükürüğüm kalmamıştı.
Hala tenime temas eden serin hava yüzünden vücudumda sızıya neden olan yaralarım titrememe neden olduğunda, kapının kapandığını işittim. Kulaklarıma dolan adım sesleri ilk başta benden uzak bir köşeye gitti. Bir iki hışırtı sesinden sonra su sesi geldiğinde, sessizce beklemeye başladım. Masa gibi sert bir zemine bırakılan bir şeyden sonra adım sesleri benim olduğum yere yaklaşmaya başladı.
Neyle karşılaşacağımı bilmediğim için sessizce beklerken, yanımda biten ayak seslerinden bir saniye sonra ensemin altına geçirilen sert ve büyük bir el başımı hafifçe yastıktan ayırdı. El yapısı başımdaki kişinin bir erkek olduğunu kanıtlıyordu.
Hiçbir şey demeden ona uyum sağladığım zaman, dudaklarıma soğuk bir şey temas etti. İlk başta irkilsem de, temas eden şeyin bir bardak olduğunu anladığımda ağzımı açtım.Belki de bir güne yakındır su içmediğim için, cayır cayır yanan boğazımdan geçen soğuk su boğazımdaki kuruluğu yavaş yavaş giderirken, kana kana içmeye başladım. O kadar susamıştım ki, suyun içinde bir şey olup olmama ihtimalini bile umursamıyordum. Başım, bağlı olan ellerim yüzünden çok fazla havaya kalkamadığı için, içtiğim suyun yarısını üstüme döküyordum. Çıplak tenime değen soğukluk umurumda değildi. Şu an istediğim tek şey, doyana kadar su içmekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BASKIN-Gay
General Fiction+30 Tehlikeyi seven bir adam ve tehlikenin ta kendisi olan başka bir adam