Yorum yapmayı unutmayın!
---------Gözlerimi açtığımda bulanık tavanla bakıştım birkaç dakika boyunca. Kendime gelmek için biraz durup ardından doğrulmaya çalıştığımda kalkamadım. Başımı kaldırıp üzerinde uzandığım yatağın iki yanına bağlı olan ellerime bakıp, çekiştirdim ama çok sıkı bağlanmışlardı. Hâlâ yorgun hissederken başımı yatağa bıraktım. Bulunduğum yere göz gezdirdim, ufak bir evdi. İçinde soba, yatak, koltuk, masa vb. eşyalar vardı, tek bir odadan oluşuyordu. Biraz ilerideki tahta kapının çıkışa açıldığını görebiliyordum. Başımın hemen üstündeki pencereden içeri güneş ışınları giriyordu. Sabah olmuştu ve ben kim bilir kaç saattir baygındım.
Omzuma baktığımda giydiğim Ares'in beyaz gömleği kan olmuştu. Sanırım o kadar kargaşada fark etmeden fazla zorlamıştım. Niyetim Ares'i kurtarmakken bu sefer kendi başımı belaya sokmuştum. Daha beni kaçıranı tanımıyordum bile, acaba Yücel'in adamı mıydı?
Gerçi Yücel'in adamı olsa beni neden ondan kaçırsın?Depodaki son anlar aklıma geldiğinde düşünceli bir şekilde kaşlarımı çattım. Belki de o kargaşanın nedeni Ares'in kaçmayı başarmış olmasıydı? Bu yüzden Yücel adamını gönderip beni başka bir yere götürmesini istemiş olabilirdi. O zaman bu demek oluyordu ki hâlâ Yücel'in elinde tutsaktım. Ares kim bilir ne haldeydi.
Aklıma kötü senaryolar düştüğünde hızla başımı salladım. " Ares'e bir şey olmaz. " kendi kendimi ikna etmek için kısıkça mırıldandım. Ona kimse bir şey yapamazdı ama ya bana? Kaçmazsam bana daha çok şey olacak gibiydi.
Ellerimi hareket ettirerek iplerden kurtarmaya çalıştım ama hem yaralı olduğum için hemde sıkı bağlandığı için çözemiyordum. Ama burada böyle elim kolum bağlı duramazdım. Normalde bu elim kolum bağlı lafının mecaz olması gerekiyordu ama neden benim hayatımda bütün mecazlar bir bir gerçek oluyordu? Bu kadar şanssız olmaktan nefret ediyordum.
Ellerime yaklaşıp dişlerimle ipi çözmeye çalıştım. İlk başta dişim ağrısa ve omzum sızlasa da durmadım. Kaç dakika geçti emin olamadığım süre zarfında sağ elimdeki ipleri gevşetebildiğimde rahat bir nefes alarak elimi altından çıkardım. Bu sefer de yaralı olan omzumdaki elimi birkaç saniye içinde çözerek yatakta doğruldum. Elimi çabuk tutarak kapıya yürüdüm. Dikkatli olmaya çalışarak gıcırdayan kapıyı olabildiğince yavaş bir şekilde açtıktan sonra başımı dışarı uzatıp etrafa baktım.
Görünürde bir şey yoktu. Ormanın dibindeydi ev ve sabah saatleri olduğu için biraz ürpertici duruyordu. Biraz daha bakınıp kimse olmadığını anladığımda yavaşça dışarı çıkıp kapıyı olduğu gibi bıraktım. Arkama bakıp önüme dönerek yürümeye devam ettim. İçimde bir korku vardı, acaba Ares'e ne olmuştu? Başına bir şey gelmese beni bırakmazdı o.
Evin köşesinden çıkarken aşağıda bir yol olduğunu görmemle adımlarımı hızlandırdım. Yola çıkarsam belki bir araç bulabilirdim.
" Nereye bebeğim? " evden bir adım uzaklaşmıştım ki duyduğum sesle dondum. Gözlerim büyürken hızla arkamı dönüp omzunu evin duvarına yaslayıp beni alayla süzen adamla göz göze geldik. Sanki kaçamayacağımdan emin bir tavırla hiç kendini yormadan sadece bana bakarken, şansıma bir küfür mırıldandım. Daha önce de Ares'le böyle tanıştığım aklıma geldiğinde duraksadım.
Söyleyip söylememek arasında gidip gelirken en sonunda söylemeye karar verdim. " Kötü adam mısın? " diye sorduğumda, birkaç saniye bana bakıp güldü. Ardından omzunu duvardan ayırıp dudağını ısırıp başını sallayarak cıkladığında bir adım geriye çekildim. " Hemde ne kötü. " sanki bunu tasdikler gibi şeytanî bir şekilde sırıttığında aramızdaki birkaç adım mesafeye baktım göz ucuyla. O da benim neye baktığımı fark ettiğinde tekrar güldü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BASKIN-Gay
General Fiction+30 Tehlikeyi seven bir adam ve tehlikenin ta kendisi olan başka bir adam