13. BÖLÜM

5.8K 386 61
                                    

Ares'le yol boyunca konuşmaya çalışmıştım ama bana pek de cevap vermiyordu. Bir süreden sonra bana tehdit edici bakışlar attığında susup varacağımız yere kadar sabretmek için içimden saymaya başlamıştım.

17. 999...

" İn. " Ares'in sesini duyduğumda, sesli bir şekilde " 18 bin. " dedikten sonra saymayı bıraktım. Ares bana buz gibi bakan grilerini yönelttiğinde dudaklarımı büzüp konuştum.

" Ne? Can sıkıntısından sayı sayıyordum. Konuşmama izin vermiyorsun ki! " diye ona huysuzca söylendiğimde, birkaç saniye daha bakıp ardından kapıyı açıp aşağı indi. Gözlerimi devirip arkasından indiğimde bana bakmadan ilerlerken kapıyı kapattı.

Hazin abinin mekânına vardığımızda ikimiz de içeri geçtik. Etrafta birkaç adam vardı, gözlerimle etrafı tararken Ali'yi bulmayı ümid ettim. Ama yoktu. Arkaya doğru giden Ares'in kolundan tuttuğumda durup tek kaşını kaldırarak bana baktı.
" Ali nerede? Yoksa onu hastaneye mi götürdünüz? " diye sordum, ona bir şey olmamıştır değil mi?

Ares etrafına bir bakış atıp diğer eliyle cebini yokladı. Ardından benden uzaklaşmadan, hatta kolunu bile çekmeden telefonu kulağına dayadı. Birkaç saniye sonra konuştuğunda pür dikkat ona kesilmiştim.
" Neredesin? " Birkaç saniye beklemenin ardından " tamam. " diyip kapattı. Bana dönerken telefonu cebine koyup yürümeye başladı. Kolu elimden çıkmıştı.
" Gel benimle. "

Arkasından hızlıca gittiğimde, lavaboların olduğu kapıdan geçtik. Ardından kapalı kapıları tek tek geçerek aşağı giden merdivenlere ulaştık. Geçen gün Ares'in kanlı bir şekilde çıktığı yere gözüm takılırken bir kapının açılma sesi geldikten saniyeler sonra kolumdan tutulmasıyla Ares'e döndüm. Kolumu bırakmadan içeri girdiğinde usulca peşinden gittim.

Odaya girmemizle gözlerim etrafı taradı. Ameliyathane gibi soğuk bir havası vardı. Yerden tavana kadar beyazdı. Birkaç yatak ve her yerde ilaçlar ve iğneler vardı. Hepsinin önünden geçip arada paravan olan başka bir odaya girdiğimizde, gözüme ilk ayakta dikilen Hazin abi takılmıştı. Yanına ilerledikçe yatakta yatan solgun tenli Ali'yi gördüm.

" Ali... "

Ares'in tutuşundan kurtulup anında yanına koştum. Beyazlar içinde yatıyordu. Kollarında serum ve kan torbaları vardı. Göğsü beyaz bir bandajla tamamen sarılıydı. Onu böyle görmek canımı yakmıştı. Benim yüzümden az kalsın canından olacak olan kardeşim bildiğim adamı bu hâlde görmek gözlerimin dolmasına neden olurken, sessiz bir şekilde bizi izleyen Ares'e bakan Hazin abiye döndüm.

" Durumu nasıl? " diye sordum endişeyle. Hazin abi gözlerini Ares'ten çekip bana döndü. Gözleri Ali'ye kayarken yatağa doğru yaklaştı.
" Durumu şimdilik daha iyi ama hâlâ ciddi. Çok kan kaybetti, zamanında müdahale edilmeseydi çoktan ölmüştü. " acımasızca sarf ettiği sözler canımı yakmıştı.

" Onu nasıl buldunuz? " diye sordum yatağa oturup Ali'ye bakarken.

" O bize geldi. " diyen Hazin abiyle şaşkınca ona baktım. Nasıl yani Ali bu hâlde bile onca yolu gelip onlara benim kaçırıldığımı mı söylemişti? Acı çekmesine rağmen ilk benim canım için mi endişelenmişti?

İçimdeki hüzün artarken uzanıp serumlu elini yavaşça ellerim arasına aldım. Teni buz gibi olmuştu. Kapalı gözleri ve rengi gitmiş aralık dudaklarıyla yaşamıyor gibi duruyordu. Ona bakmak canımı yakarken içimi rahatlatan tek şey şu an göğsüne bağlı olan monitörden yükselen kalp atışlarıydı. En azından nefes alıyordu...

" Özür dilerim Ali... " diye fısıldadım habersiz bir şekilde yatan adama. Benim yüzümden başına bela alıyordu ve ilk defa bu kadar canı yanıyordu. Her seferinde benim yüzümden başkalarının hayatlarının mahvolmasını istemiyordum. Başımdaki Yücel belası yüzünden ilk önce babam hayatını değiştirmişti, şimdi de Ali büyük bir yara almıştı. Daha kaç kişinin hayatı benim yüzümden heba olacaktı? Bu yaşımda kaç kişiye acı çektirmeye devam edecektim?

BASKIN-GayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin