36. BÖLÜM

2K 193 138
                                    

Sınır: 160 oy - 150 yorum

Sınır bundan sonra yükselmeyecek arkadaşlar. Çabuk geçmeniz için sabit tutacağım.

--------------

Koltukta oturmuş Ares ve Hazin abilerin gelmesini beklerken sıkılmaktan neredeyse patlayacaktım. Sözde bugün de birlikte o evde kalacaktık ama Hazin abinin Ares'e işi düştüğü için sabahın köründe buraya damlamıştı. Bende varmadan önce Ali'yi aramıştım, buraya gelmesini bekliyordum. Çünkü burada ondan başka kimseyle vakit geçirilmiyordu. Tabii adamlar mafyaydı, doğal olarak onların arasında sıkılacaktım.

Henüz bu mafya olayına alıştığım söylenemezdi ama aralarından da ayrılmıyordum nedense.

Bir kapının açılıp kapanmasıyla başımı koltuktan kaldırdım. Tahmin ettiğim gibi Ares ve Hazin abi konuşarak buraya geliyordu. Yine mafya işleriydi anlaşılan. Arkalarında kalan Ateş'e kaydı gözlerim, telefonla konuşuyordu. Gözlerinde sinirli bir ifade vardı. Bir işi rast gitmemişti muhtemelen. Gerçi işi rast gitsin gitmesin Ateş bu aralar sinir küpüydü. Normalde beni görünce gevşek gevşek sırıtan adam gitmiş, yerine duygusuz, gülmeyi bilmeyen biri gelmişti. Belki onun doğal hâli böyleydi, ben sonradan tanıdığım için bilmiyordum ama yine de garipti. Ares'ten bile daha öküzdü bu adam.

Kendi düşüncelerime şaşkınlıkla karşılık verdim. Ares'ten bile daha öküz bir adam dünyada bulunmaz sanıyordum. Yanılmışım. Benim Ares'im şimdi çok daha iyiydi. En azından artık beni umusayıp, duygularımı anlıyordu.

"Pars, aslanım, kusura bakma seni bunca zamandır beklettik ama iş acildi." Yanıma oturan Hazin abiye baktım. Bitkin görünüyordu, sanki gece hiç uyumamış gibi.

"Lafı bile olmaz abi. Siz ne yaptınız? Hallettiniz mi bari işinizi?" diye sordum. Umarım bela falan gelmiyordur yine. Daha başımızdaki belaları def edememiştik.

Hazin abi sıkıntılı bir nefes vererek eliyle şakaklarını ovdu. Yorgun hâlinden sıyrılmak için yerinde dikleşti. "Pek sayılmaz. Bela büyük o yüzden yükü de ağır." dedi. Hak verdim. Öyleydi. Kendimden biliyordum belanın ne pis bir şey olduğunu. Gecen gündüzün birbirine giriyordu. Tabii üstüne üstlük diken üstünde olmak da cabasıydı.

"Umarım hallolur." diye mırıldandım. Hazin abi başını salladı ağır ağır. Niyeyse bu belanın sonunda Sihirbaz denen yaşlı herif çıkacak gibi hissediyordum. Zaten ya o ya da Yücel iti başımıza bela olurdu. Tabii Yücel'in tek hedefi bendim ve Ares de yanımda olduğu için o da radarına girmişti. Ama o yaşlı adamın radarına girmek için herhalde nefes almak yetiyordu. Adam bildiğin yeryüzündeki şeytandı. Hazin abinin dediğine göre çok tehlikeliydi.

Geçen sefer beni kaçırdığında onunla alay etmem aklıma geldiğinde dudak büzdüm. Muhtemelen bir daha yakalasa canıma okurdu. İstemsizce güldüm. Millet neyin derdine düşmüştü, ben neyin derdindeydim. Gözlerim Ares'e kayarken, neye gülüyorsun? der gibi bakan bakışlarıyla gülüşümü bastırmak için elimle ağzımı kapattım. Durduk yere azar yemeye niyetim yoktu. Zaten Hazin abinin söylediği şey yüzünden morali pek yokmuş gibi duruyordu.

"Hadi bakalım Pars, sabahtan sizi buraya diktik, kahvaltı da etmediniz... Yemek belki zihnimize iyi gelir de bir yol buluruz." sonda kendi kendine mırıldandığında ayağa kalktım. Ares de yanıma geldiğinde biz masaya geçerken Ateş hızlı adımlarla yanımıza geldi. Gözleri Hazin abinin üstündeyken, sinirden gözleri kızarmıştı. Elindeki telefonu sıkıyordu, parmak boğumları beyazlamıştı sorun her ne ise.

"Abi. Benim acil bir işim çıktı. Gitmem gerek. Uzun sürebilir. Beni beklemeyin." diyerek arkasını dönüp gidecekken Hazin abi yanına gitti. Elini koluna koyduğunda Ateş ona bakmıyordu. "Tamam, tek başına halledebilecek misin? Yardım lazımsa-"

BASKIN-GayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin