Bayram şekeri niyetine bir bölüm. Herkese iyi bayramlar🍬
Bu bölümü erken yazmamın sebebi bilgilendirme içindi. Kuru kuruya bir duyuru başlığı altında yazmak istemediğim için size bölümle haber vermek istedim. Size demiştim ya "sınav yüzünden sınır koydum, sınavdan sonra tekrar aynı şekilde devam edeceğiz."
İşte onu değiştirip bu bölümle beraber sınırı ortadan kaldırıyorum. Bundan sonra kimseye zorunlu bir şey yok. İsteyen yorum atar isteyen sadece oyunu verip okur. Bu size kaldı yeniden. (Ama yorum yaparsanız mutlu olurum orası ayrı)
Bende sınav zamanına kadar pek aktif olamayacağım. Vaktim oldukça bölümü yazıp paylaşırım ama vaktim olmazsa da Temmuz'a kadar bölüm gelmeyecek maalesef. 3 aydan daha az vakit var ama zaman çabuk geçiyor merak etmeyin.O zamana kadar kurguyu unutmamak için arada okuyun son bölümleri. Finale artık yavaş yavaş yaklaşıyoruz. Her şeyi kafamda oturttum ve sınavdan sonra hızlı bir şekilde bölümler gelecek. Bir bakmışsınız kitap bitmiş, finali okuyoruz. O günleri görmek dileğiyle.
Duyuru bitmiştir!
----------------Elimdeki kahve kupasını masaya bırakırken merdivenlerden ses geldiğinde başımı kaldırdım. Babam üzerine ceketini giyerek aşağı inerken beni salonda elimde dosyayla görünce bir duraksadı. Herhalde yeni uyandığı için rüya görüp görmediğini anlamak adına elini gözlerine götürüp ovuşturdu. Bana bakıp gitmediğimi gördüğünde yanıma geldi. Gözlerimi devirmeden edemedim. Bu adam konu ben olunca niye hiçbir şeye inanmıyordu?
"Gözlerim yaşarmadı desem yalan olur. Bakıyorum büyümeye karar vermişsin." yanıma oturduğunda sırıttım. Başımı ona çevirip gözlüklerimin ardından ona baktım. Elimden dosyayı alıp incelerken, "Baktım sen iyice yaşlandın, dedim bende çalışayım bari. Malûm bir ayağın çukurda." diye iğnelediğimde kaşları yavaş yavaş çatılırken yavaşça bana çevirdi gözlerini. Geliyor azar.
"Ben bu yaşımda bile senin gibi on tanesini gömerim mezara sen rahat ol Pars efendi!" dediğinde, somurtkan ifadesine sırıttım. Yaşlandığını kabul etmek hoşuna gitmemişti herhalde. Ne yalan söyleyeyim doğruydu dedikleri. Adam neredeyse altmış yaşına gelmişti ama her gün şirkete gidiyor, gitmese sabahları erken kalkıp toplantı için saatlerce prova yapıyor, gün içinde onlarca işle meşgul oluyordu. Bende anca kaçırılayım! Kesin anneme çekmiştim yoksa yanımda oturan bu adamdaki azimle uzaktan yakından alakam yoktu.
"Bugün şirkete gitmedin?" diye sordum konuyu değiştirerek. Dün bir şeyler söylemişti ama uykum olduğu için ne dediğini hatırlamıyordum. Babamın gözleri bana kayarken alayla süzdü. "Hafızan seni erken terk etmiş anlaşılan? Dün İzmir'e gitmem gerek birkaç günlüğüne dedim ya?" diye tam da beklediğim gibi lafı hiç acımadan soktuğunda göz devirdim. Biz niye baba-oğul doğru düzgün anlaşamıyorduk?
Sıkıntının bizde olduğu çok açıktı.
"Hatırladım." diye mırıldandım. Bu da demek oluyordu ki o gelene kadar şirket bana kitlenmişti.
"Şirketi sana bırakmayacağım merak etme. Genel müdür idare eder, sen sadece arada gidip birkaç saatliğine orada kal. En azından kendini patron olarak göster onlara." düşündüğümün aksini bana veren babamla şaşkınlığım arttı. Hayret! Bu sefer bana kalmamıştı şirket. Gerçi benim canıma minnet olduğundan hiç itiraz etmedim. Hazır babam da arada bana acıyıp beni salarken bu anların kıymetini bilmek istiyordum. Babam kolay kolay insafa gelen birisi değildi ne de olsa. Muhtemelen şu son haftalarda canla başla çalışmam gözüne girmemi sağlamıştı. O kadar çalışmam için baskı uygulamıştı ki artık istesem de boş duramıyordum. Alışmıştım dosyalarla günü bitirmeye.
"Tamam, hallederim ben." dedim.
"Ne zaman gideceksin?" diye sordum, bu saatte hazırlandığına göre uçağı erken kalkacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BASKIN-Gay
General Fiction+30 Tehlikeyi seven bir adam ve tehlikenin ta kendisi olan başka bir adam