Bölüm smut içermektedir!
--------"Ares?" diye seslendim merdivenlerden inerken hiçbir yerde bulamadığım adama. Acaba nereye gitmişti?
Aşağı kata inip mutfağa ve evin diğer odalarına da baktım ama yoktu.
"Allah Allah nereye gitti bu adam?" diye mırıldandım kendi kendime. Normalde de ses çıkarmazdı zaten ama bu sefer sanki evde değilmiş gibi hissediyordum. Evde dolanmayı bırakarak arka tarafa açılan camlı kapıya ilerledim. Belki dışarıdaydı.Cam olmasına rağmen dışarıdan içerisi görünmüyordu ama içerden dışarısı görünüyordu. Sanırım Ares'in her evinde bu sistem vardı ve aşırı rahat hissettiriyordu. Kapıyı açarak bir adım attım dışarı. Etrafı dinledim sanki Ares'i duyabilecekmiş gibi. Sadece kuş ve ormanın çıkardığı hışırtı sesleri gelirken evden uzaklaştım.
"Ares neredesin?" diye seslendim, beni bırakıp nereye gitmişti bu adam yine.
Ormandan huzurlu bir ses yükselirken etrafa göz gezdirerek ilerledim. Kuru dallar ayaklarımın altında çıtırdarken ellerimi yanından geçtiğim çalıların kurumaya yüz tutmuş yapraklarında gezdiriyordum. Biraz ilerledikten sonra ufak bir ses duyduğumu sanmamla duraksadım. Hareket etmeden sese kulak kabarttığımda bir daha duyamadım. O yüzden de tahmini sesin geldiği yöne ilerleyerek ses çıkarmamaya çalıştım. Başıma hep bu meraklı hallerim yüzünden bela alıyordum ama merak da ediyordum, bakmazsam içimde kalırdı.
"Pars..." Ares'in sesini duymamla yavaşça çalıları araladım. Etrafı ağaçlarla çevrili bir alana geldiğimde ortasında Ares'i görmemle gülümsedim. Burada ne yapıyordu ki?
Ares'in gözleri bana kayarken yanına gidecekken bir anda aydınlık gökyüzü aniden karanlığa mahkûm olduğunda kaşlarım çatıldı. Adımlarım duraksarken başımı kaldırıp gökyüzüne baktım. Kocaman ağaçların arasından zar zor görünen gökyüzü sanki şiddetli bir fırtınaya yakalanmış gibi kararmıştı. Şimşekler arada bir çakarken sesleri çıkmıyordu ama gökyüzüne daha da kasvetli bir hava katıyordu. Neler oluyordu böyle?
Başımı Ares'e çevirip ne olduğunu soracakken bir anda Ares'in arkasında Yücel'i görmemle gözlerim şokla aralandı. Yanlarına gitmek istedim ama sanki bir güç beni yerime mıh gibi kazımıştı. Ayaklarımı hareket ettiremiyordum sadece bakabiliyordum önümdeki manzaraya.
Yücel, Ares'in arkasından sırıtarak ilerleyip dibinde durdu. Gözlerim istemsizce eline kaydığında gördüğüm büyük bıçakla kalbim hızlanırken başımı olumsuz anlamda hızlıca sağa sola sallamaya başladım. Elindeki bıçak Ares'in her zaman yanında taşıdığı bıçaktı. Yücel bana gülümseyerek bakarken yavaş yavaş elini kaldırmaya başladığında nefesim göğsümde sıkıştı. Hayır hayır diye inleyerek başımı sallarken nefes alamadığımı hissettim.
Ares'in grileri sadece benim üzerime odaklıyken Yücel'in üstümüzdeki gökyüzü kadar karanlık ve kasvetli sesini işittim uğuldayan kulaklarımla.
"Sana kendini elletme demiştim Pars..." diye fısıldadı ama sesini çok net işitiyordum. Gözleri daha da karanlık bir hâl alırken elindeki koca bıçağı Ares'in boynuna götürdü."Hayır yapma... Yalvarırım Yücel, yapma..." dediğimi duyabiliyordum ama hiçbir şey hissedemiyordum. Sanki bir el boğazıma yapışmış ve nefes almamı engelliyordu. Çırpındıkça dibe batıyordum.
Yücel'in dudaklarında alaylı bir gülümseme oluşurken bir anda bıçağı Ares'in boynuna bastırıp hızla geriye çekmesiyle kan fışkırması bir oldu. Gözlerim şaşkınlıktan büyürken avazım çıktığı kadar haykırdığımı duyabiliyordum. Ağaçların üzerindeki bütün kuşlar benim sesimle korkarak uçarlarken, üstümüzdeki gökyüzünden şiddetli bir yıldırım çıkmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BASKIN-Gay
General Fiction+30 Tehlikeyi seven bir adam ve tehlikenin ta kendisi olan başka bir adam